22 Mart Dünya Su Günü’nü “susuz” karşılıyoruz…

Basına ve Kamuoyuna

Sermayenin sebep olduğu ekokırımın getirdiği temiz su kaynaklarına erişim sorunu, depremle birlikte Türkiye’nin 11 ilinde imkansıza dönüştü. Seçimin yaklaşması endişesiyle tedbirsiz, hızlıca kaldırılmaya çalışan enkazlar, sulama çalışması yapılmadan, üstü açık kamyonlar ile taşınıyor, tarım ve temiz su kaynaklarının bulunabileceği yerlere rastgele dökülüyor. Havaya ve suya karışan enkaz atıklarından sızan zehirler, bölgelerdeki tüm canlıların sağlığını büyük oranda tehdit ediyor. Deprem illerinde susuzluk sorunu devam ederken çadırkent yaşam alanlarındaki su kaynağında mikrobiyolojik kirlilik, alüminyum, demir gibi ağır metaller tespit ediliyor. İklim krizinin gıda ve temiz su krizine dönüştüğü, depremin öldüremediğini sermayenin, koltuk sevdasının ve yanlış, ehil olmayan şekilde yapılan çalışmalar yapacak gibi görünüyor.

Tehlike gittikçe büyüyor

Kanalizasyon sisteminden sızan sular yer altı ve yer üstü su kaynaklarını kirletirken susuzluktan dolayı depremzedeler çevredeki su kaynaklarına muhtaç hale geliyor; suya bağlı sağlık tehlikesi hızla büyüyor. 15 Şubat 2007 tarihli “Alt Yapılar için Afet Yönetmeliği”ne göre “merkezi yerlere 72 saat içerisinde” içme suyu temin edilmesi gerekliliği, depremin üzerinden haftalar geçmesine rağmen çözülebilmiş değil. Kirli tankerlerden su dağıtımına, dezenfeksiyon işleminde klor gibi aşırı kimyasal madde kullanımının da olumsuz etkileri ekleniyor. Dağıtılan bütün suların, dezenfeksiyon dışında doğru bir arıtma sağlayacak sistemlerinden geçerek kullanıma iletilmesi gerekirken soruyoruz: Depremzedeler sağlıklı suya ne zaman erişecek?

Her yer hâlâ suç mahalli

Gayrımeşru, çevre ve canlı düşmanı enkaz toplama çalışmalarıyla başta deprem bölgeleri olmak üzere her yer suç mahalli. Sağlıklı suya erişim hakkı tüm canlıların temel hakkıdır. ’99 depreminde yaşadığımız, içme suyunun fahiş fiyatlarla satılışını ne yazık ki son depremde de gördük. Devletin, hukukun çözemediğini halk yine dayanışma ile çözmeye çabalıyor. Yeşil Sol Parti ekolojik bir hukuk anlayışı ve anayasa düzenlemesini toplumsal mücadelenin gündemine getireceğiz. Sermayenin yarattığı ekolojik suçların hesabını mutlaka soracağız. 

Sermaye kirletiyor yine sermaye satıyor

Sermayenin kirlettiği suyumuzu üzerine, fırsatçılar tarafından yüzlerce liraya satın almak zorunda bırakıldık. Oy potansiyeli olmayan il ve ilçeleri es geçip, gasp edilmiş yardımları kendi oy bölgelerine taşıyan bir örgütlü kötülüğe şahit olduk.   

Devlet, parti, belediye, kurum ve kişilerin deprem yardımlarını gasp etmeye ve kendi kurumuna aktarmaya göz dikebiliyorsa bir şişe suyun dahi hesabını sormak halklara düşmektedir.

Hükümet adeta halkları cezalandırıyor

Hayvanı, insanı, bitkileri en hayatisi de havayı, suyu asbest ile zehirleyen zihniyet, sadece dayanıksız yapılara çanak tutarak değil ileriki vadede hava ve su kirliliğine sebep olarak canlıların hayatlarına mal olacaktır. Enkaz kaldırma çalışmalarının olumsuz etkilerinin giderilmesi için bir an önce ilgili mesleki örgütleri, devlet, akademisyenler ve STK’lardan kurulu ortak kriz masası kurulup sorunların tarafsızca ele alınması, bir an önce sonuca yönelik çalışmalara başlanması gerekiyor.

Hatay’a günler sonra girerek halka “size su bile yok” diyen zihniyetin yönettiği bir ülkede “su” diyerek ölenler olmak istemiyoruz.

Yolumuz ekolojiden, eşitlikten, haktan, birlikten yanadır.

Suyumuzun hesabını hep birlikte soracağız.

Yeşil Sol Parti MYK

PAYLAŞ