
“Gerçek yürüyor ve hiçbir şey onu durduramayacak!”
Sarayın ve meşruiyetini kaybetmiş iktidarın yönlendirmesiyle hareket eden ve bir operasyon aracına dönüştürülmüş olan iktidar yargısı eliyle modern tarihte eşine […]
Şimdi Barış ve Demokratikleşme Zamanı
İçinde bulunduğumuz günler tüm muhalif güçleri bir karar eşiğine getirmiştir. Abdullah Öcalan tarafından yapılan PKK’nin silah bırakması ve kendisini feshetmesi çağrısına Kandil’den gelen olumlu yanıt, barış içinde bir dönemin ve yeni dizilişlerin kapısını aralamıştır.
Bu çağrı ve verilen cevap 40 yıllık silahlı mücadelenin sona ermesini sağlayacak tarihsel bir önem taşımaktadır. Doğru yönetilmesi halinde bu sürecin kendisi değiştirici ve dönüştürücü etkiler yaratacak, siyasal ve toplumsal dizilişleri farklılaştıracaktır. Bu nedenle söz konusu çağrının yol açacağı olanakları gerçekleştirmek için çaba harcamak tüm devrimci ve demokratik muhalefet güçlerinin önünde bir görev olarak durmaktadır.
Sürecin doğru yönetilmesi sadece iktidar bloğuna bırakılacak veya tüm deneyim ve birikimine rağmen DEM Parti’nin omuzlarına yüklenecek bir sorumluluk değildir.
Bu süreçte sosyalist, kadın eşitlikçi, ekolojist, emekçi, Kürt, Alevi, demokrat vb. sıfatlarla tanımlayabileceğimiz tüm muhalif güçler toplumsal ve siyasal düzlemde ortak bir mücadele ile barış hedefine ulaşılması ve demokratikleşme adımlarının atılmasını sağlama sorumluluğunu paylaşmak zorundadır.
Hükümet, çağrı ve verilen cevap sonrasında haksız ve hukuksuz gözaltı ve tutuklamalara son vermeli, AHİM kararlarını uygulamaya başlayarak topluma güven verici adımlar atmaya başlamalıdır. Toplumsal muhalefet ve siyasal partiler bu konudaki taleplerini yükseltmeli, Hükümeti göreve davet etmelidir.
Yeşil Sol Parti olarak bu amaçlarla üzerimize düşenleri yapmakta kararlıyız.
Acil Sorunumuz Ne
Çoklu kriz dönemi muhalefet için de yeni özellikler taşımaktadır. Tek bir halkanın kavranması ve siyasal mücadelenin bunun üzerinden sürdürülmesi yeterli olmamaktadır. Hükümetlerin politikalarına bağlı olarak farklı alanlar öne çıkmakta ve yakıcı hale gelmektedir. Bu durum karşısında farklı mücadele alanlarına yönelik örgütlenmeleri aynı anda geliştirmek ve öne çıkan sorunlar arasındaki bağlantıyı topluma mücadele içinde anlatmak önemli hale gelmektedir.
Kürt Sorunu, Barış ve Demokratikleşme
Bahçeli’nin çıkışı, Esat’ın devrilmesi ve İmralı ile Kandil’den gelen açıklamalar sonrasındaki gelişmelerin ülkemiz ve Ortadoğu için Kürt Sorununun çözümünü ve barışa ulaşılmasını birincil konu haline getirmiştir.
Ortadoğu’da ortaya çıkan ve muhtemelen Ukrayna’da da göreceğimiz adımlar devlet aklını stratejik bir tercihe yöneltmiş gözükmektedir. Kürtlerle barışmak olarak nitelenebilecek olan bu tercih İktidar Bloğu için kavganın bitmesiyle sınırlı bir çerçevede ele alınsa da, Kürtlerin bu kadar sınırlı bir “barışa” onay verecekleri şüphelidir.
Hükümetin bu konuda samimi olmadığını, sadece Erdoğan’ı tekrar seçtirmek için bir hamle yaptığını söylemek mümkün ve doğrudur. AKP ve MHP’nin ulaşmak istediği sonuçlardan birisi de budur ancak konuyu bununla sınırlı kavramak eksik ve bu nedenle yanlış olacaktır.
Bu yeni yönelim İktidar Bloğunun Ortadoğu’da yaşanan gelişmeler karşısında almak zorunda kaldıkları kararlar nedeniyle ortaya çıkmış gözükmektedir. Bu stratejinin önemli bir hedefi de Erdoğan’ın tekrar seçilebilmesidir ancak bu belirleyici değildir.
İktidar Bloğunun süreci kendi belirlediği sınırlar içinde tutmaya çalışacağı izah gerektirmeyecek bir durumdur. İktidar Bloğunun elinde tuttuğu ikinci seçenek ise savaşın tırmandırılmasıdır. Uluslararası konjonktür müsait olsa belki de çoktan bu yol denenecek ve Suriye’deki “terör” unsurları bahane edilerek askeri harekat başlatılacaktır. Bunun tamamen gündemden kalkmadığını ve Kürt halkının “ikna” edilememesi halinde tekrar ve hızla gündeme getirileceğini öngörmek yanlış olmayacaktır.
Bu alandaki mücadeleye seyirci kalmak, desteklemekle yetinmek gerçekçi bir politik duruş olmaktan uzaktır. Son gelişmeler sonrasında barış mücadelesinin kazandığı önemi görmek ve mücadelenin içinde yer almak devrimci, demokrat ve muhalif olmanın vaz geçilmez bir gereğidir.
Ekonomik Kriz
Ekonomik krizin yarattığı tahribat, yoksulluk ve yoksunluk bir başka önemli sorun alanı olarak ortaya çıkmaktadır. Emekçilerin ve diğer geniş halk kesimlerinin yaşadığı tahribat karşısında mücadeleyi arttırma görevi tüm muhalif güçlerin karşısında durmaktadır. AKP ve MHP tarafından gerçekleştirilen büyük çaplı servet transferinin geniş halk kesimlerinde yarattığı tepkiler muhalefet için güçlü bir damar oluşturmakla birlikte henüz örgütlü, sistematik ve programlı bir hale dönüşmemiş durumdadır. Kaldı ki bu sorunların çözümü konusunda diğer seçenekleri ortaya koyabilen güçlü bir muhalefetin ortaya çıkamaması toplumda bunlardan kurtulma olanağı bulunmadığı düşüncesini derinleştirmekte ve ümitsizliği arttırmaktadır.
Yeni Rejime Karşı Mücadele
Bu iki alandaki hoşnutsuzlukların bastırılması iktidar sahipleri için vaz geçilmez bir durumdur. Toplumun geniş kesimlerinin sahte hedeflere yönlendirilmesinin yeterli olmadığı dönemlerde baskının, otoriterliğin öne çıkması kaçınılmazdır. Yeni rejim yönelimleri bunların görünür yüzlerini kalıcı hale getirmeyi ve her türlü muhalefeti sindirmeyi hedeflemektedir.
Bu yönelimlere karşı mücadele tüm muhalif güçlerin ortak görevidir.
Hedef Ne Olmalı
Bu tablo karşısında İktidar Bloğunun dağıtılması ve görece demokratik bir hükümet kurulmasının sağlanması ilk akla gelen olmaktadır. Genel anlamıyla doğru olmakla beraber yaşadığımız çoklu kriz ortamından sadece hükümetteki partilerin değişmesiyle kurtulacağımızı düşünmek gerçekçi değildir. İktidar Bloğunun sadece partiler arasındaki koalisyondan ibaret olmadığı, tarihsel “derin” yapının burada önemli bir unsur olarak yer aldığı görülmelidir.
Hedefi AKP’nin gönderilmesi olarak tanımlamak ve buna ulaşmak için mücadeleyi tek bir alanda yoğunlaştırmak çoklu kriz dönemine uygun bir önerme olmayacaktır. Toplumsal muhalefet güçleri yukarıda tanımlanan üç ana alanı esas alan ve diğer sorunları bunlar etrafında anlamlandıran bir mücadele hattını hayata geçirebilmeyi önlerine koymalıdır.
Son olarak İklim Kanunu tasarısı ile ortaya konulduğu gibi rejimin farklı alanlardaki sermaye yanlısı yaklaşımlarına karşı sürekli teyakkuz ve mücadele halinde olmak gerekmektedir.
Çoklu mücadele birden fazla alanda farklı taktikler ve ittifaklarla çalışmayı zorunlu kılar. Bunu başarabilmek için muhalif güçlerin toplumsal ve siyasal alanlarda en geniş işbirliğini sağlamaları yakıcı bir ihtiyaç halinde karşımızda durmaktadır.
Bu karmaşık durumu zorlaştıran önemli bir neden de muhalefetin dönemin ihtiyaçlarına cevap verebilen bir politikalar bütünü ortaya koyamamasıdır. Özellikle sosyalist, devrimci politik hareketlerin güçsüzlüğü bu durumun ortaya çıkmasında önemli bir faktör olarak görülmelidir. Sosyalistlerin, günün ve kapitalizmin yeni döneminin olgularını doğru analiz ederek toplumsal ihtiyaçlara cevap veren bir politik hattı oluşturması ve toplumsal muhalefete önermesi gerekmektedir.
İkili Bir Süreç
Bu tablo karşısındaki ilk görev ülkenin ve bölgenin yaşadığı yakıcı sorunlar karşısında barış, demokratikleşme, eşitlik ve özgürleşme mücadelesini yükseltmektir.
İkinci görevimiz ise ortaya çıkacak yeni dönemde sosyalist ve devrimci güçlerin toplumsal ve siyasal etkisinin arttırılmasını gerçekleştirmektir.
Bunlar bir birini dışlamamakta, tam tersine birlikte gerçekleştirilmesi gerekmektedir. İktidar Bloğunun yeni rejimi oturtma girişimleri karşısında mücadeleyi yükseltirken ekolojik, demokratik, özgür ve eşit bir toplumu yaratma fikrini geliştirmek ve topluma benimsetmek mümkündür.
Nasıl Bir Örgütlenme
İktidar Bloğu karşısında oluşturulması gereken ortak mücadele hattının örgütlenmesi toplumsal ve siyasal düzlemlerde gerçekleşmek durumundadır. Somut güncel tepkilerde ortaklaşmayla yetinmek doğru bir yaklaşım olmayacağı gibi sadece siyasal düzlemde oluşturulacak ittifakların da yeterli olmadığı geçmiş deneylerimizde görülmüştür.
Bu nedenle siyasal ve toplumsal düzlemde bütün unsurlarının kendi varlıklarını korumaya devam ettiği ve eşitler olarak masada oturduğu bir ortak örgütlenme modeline ihtiyaç duyulmaktadır. Bu modeli bir tür Demokratik Koalisyon olarak nitelendirmek yanlış olmayacaktır. Bu Koalisyon, Kürtlerin demokratik siyasal öznelerinden sosyal demokratlara her kesime açık olmalı, bunların ortak mücadelesini örgütlemeyi hedeflemelidir.
Sosyalist, devrimci solun toplumsal ve siyasal etki yaratabilecek bir programatik ve örgütsel düzeye ulaşması çalışması bu mücadelenin ve örgütlenmenin içinde yapılacak olsa bile, bu amaçla farklı bir düzlemin oluşturulmasını gerektirmektedir. Bu düzlemde günümüz kapitalizminin işleyişini analiz etmek, buna son verecek politik önermeleri ve örgütlenmeleri ortaya çıkarmak ve mücadele içinde sınamak gerekmektedir. Bir başka deyişle bir sol odak yaratılması gerekmektedir.
Yeşil Sol Parti, içinde bulunduğumuz bu dönemi demokratikleşme, barış ve eşitlik yolunda adımlarla aşma ortak mücadelesinin tüm sol muhalefeti güçlendireceği inancıyla üzerine düşeni yapmaya hazırdır.
Sarayın ve meşruiyetini kaybetmiş iktidarın yönlendirmesiyle hareket eden ve bir operasyon aracına dönüştürülmüş olan iktidar yargısı eliyle modern tarihte eşine […]
(11 OCAK 2025) Barış ve Demokratikleşme İçin Ortak Mücadele Suriye’deki iktidar değişikliği ve İmralı görüşmeleri Türkiye’yi yeni bir evreye taşıyacak […]
İçinde Türkiye’nin de bulunduğu batılı egemen güçlerin planlaması ve desteğiyle Suriye’de yönetimi ele geçiren HTŞ, SMO ve benzerlerinin ülkede yarattığı […]
YEŞİL SOL PARTİ PARTİ MECLİSİ TOPLANTISI SONUÇ METNİ (20 ARALIK 2024) Yeşil Sol Parti Programında da belirttiğimiz gibi “Devam eden […]