
KADINA KARŞI ŞİDDET POLİTİKTİR
Kadına karşı şiddet politiktir.Av. Z Beydağ Tıraş Öneri Kadına karşı şiddet ve ayrımcılık –bazen varlığını hissetmesek de- hayatımızın içinde hep […]
Ortadoğu’ya Marksist Yaklaşım:
Çiğdem Özbaş
“İnsanlar tarihlerini kendileri yapar; ama onu özgür iradeleriyle değil, kendi seçtikleri koşullar altında değil, dolaysız olarak önlerinde buldukları, verili, geçmişten devrolan koşullar altında yaparlar.”
Karl Marx
Louis Bonaparte’ın 18 Brumaire’i
Emperyalizm: Vahşi, Şiddetli ve Ölümcül
Ortadoğu, İngiltere ve Fransa’nın 1. Dünya Savaşı sonrası bölge ülkeleri arasında yapay sınırlar çizmesinden bu yana emperyalist güçler için bir savaş alanı oldu. Petrol zengini ülkelerdeki petrolün doğrudan kontrolü için petrolü olmayan ancak bölgede nüfuz kullanan ülkeler aracılığıyla askeri kontrolün sağlanması alt emperyalist güçlerin gelişmesine yol açtı.
Bölgeyi etkileyen, ana emperyalist güçlerle para ve silah pazarlığı yapan alt emperyalist ülkeler arasında Türkiye, Suudi Arabistan ve İran bulunuyor.
İsrail, ABD emperyalizmine çok daha doğrudan bağlı ve nükleer silah stoğu ile en büyük bölgesel askeri güç.
ABD, Almanya, İngiltere ve Fransa tarafından kuvvetlendirilen Gazze’deki soykırım, son dönemde emperyalizmin vahşet düzeyinin açık göstergesi oldu. Batılı güçler, sonuçlarını bildikleri halde İsrail’i silahlandırmaya devam ettiler. Batı’da yükselen Filistin ile dayanışma hareketinin etkisini zayıflatmak için kullanılan “kırmızı çizgilerin” her birini İsrail tam bir cezasızlıkla geçiştirdi.
Alt Emperyalizm
Bu süreçte, sözde insan hakları ve demokrasinin teminatı olan Batılı emperyalist ülkeler ifşa olurken Filistinlileri desteklediklerini iddia eden ancak İsrail ile uyum içinde yaşayan bölgesel güçlerin suç ortaklığı ve ikiyüzlülüğü de açığa çıktı.
Türkiye Bakü-Ceyhan Petrol Boru Hattı’ndan İsrail’e petrol akıtmaya devam etti. Yemen Ablukası nedeniyle Kızıldeniz’i kullanamayan İsrail’in imdadına Suudi Arabistan, BAE ve Ürdün kara yollarını açarak yetişti. İran ve Lübnan, sembolik ve ölçülü bir destek sağlarken İsrail saldırganlığına hesaplı yanıtlar verildi. Böylece İsrail’in katliamları ve toprak gaspları kesintisiz bir şekilde devam etti.
İsrail Lübnan ve Suriye’nin bazı bölgelerine yönelik işgalini yine ABD, Almanya ve geri kalanının örtük onayı ile kalıcı hale getirmeye hazırlanıyor.
Suriye’de rejim değişikliği
Esad rejiminin düşüşü, en acımasız diktatörlüklerin bile kırılgan olduğunu gösteriyor. Rejim baskı ve yolsuzluklar nedeniyle içeride o kadar çürümüştü ki tek bir hamle yeterli oldu. Tüm yapısı korkuya dayalı bir rejimde devlet aygıtının taşıyıcı özneleri rejimin emirlerine bağlı kalmaktan korkar olduklarında, bir kartopu etkisi rejimin birkaç gün içinde çökmesine neden olabiliyor. Ne ABD, ne İsrail, ne Rusya, ne İran, ne Türkiye yönetici sınıfı, ne de HTŞ liderleri Esad’ın düşüşünü tahmin etmiyordu. Türkiye hükümeti teşvik ettiği HTŞ saldırısı sonucunda zayıflamış bir Esad rejimiyle müzakere pozisyonunu güçlendirmeyi bekliyordu. Şimdi, bu ani devrilmenin ardından, bütün emperyal aktörlerin oyun kartları havaya saçıldı.
Tüm bu yırtıcılar arasında, Suriye’de mücadele devam ediyor. Diktatörlüğün çöküşü, Suriye halklarına örgütlenebilecekleri bir nefes alma alanı açıyor.
IŞİD ve El Kaide’den türeyen HTŞ, kendisini ulusal bir güç olarak göstermeye çalışıyor ancak çok küçük bir toplumsal tabanı var ve diğer tüm siyasi güçlerle bir denge sağlamaya çalışıyor.
Aşağıdan mücadelenin olanakları
Esad’ın hapishanelerinde onlarca yıldır tutulan komünistler ve sosyalistler serbest bırakıldı. İşkence ve baskı mekanizmaları şimdilik dağıtıldı. Bu durum, yeniden aşağıdan mücadele için olasılıkların önünü açıyor. Aşağıdan gelen bu mücadelelerin başarılı olacağının tabi ki bir garantisi yok, HTŞ kendi baskıcı rejimini yaratmak isteyecektir ancak asıl mesele Suriye halklarının bu durumu engellemek ve özgürlüklerini pekiştirmekte başarılı olup olamayacağıdır.
Kürt halkının emperyal politikalarla etkileşimi
Ortadoğu’da gelişen yeni durum, Suriye’de ve Türkiye’de Kürtlerin karşısına hem tehlikeler hem de fırsatlar çıkartıyor. Şimdiye kadar Esad rejimiyle yapılan anlaşma ve ABD’den gelen destekle korunan Rojava’nın özerkliği artık tehdit altında. Abdullah Öcalan’ın tecridinin kırılması ve AKP- MHP iktidar bloğunun girişimleri Kürt sorununun bölgedeki tüm aktörler için çok daha fazla önem kazandığını gösteriyor.
Kuzey Suriye’nin çoğunu kontrol eden Kürt hareketi önemli bir güç ve Türk devleti artan nüfuzunu bu gücü ezmek için kullanmak istiyor. Yeni açılıma rağmen kayyımlar atanmaya devam ediyor, Türkiye’deki Kürt hareketine baskılar sürüyor. Suriye’de Kürt güçleri Şam’da kurulan yeni hükümetin bir parçası yapılmadı ve Rojava’nın özerkliği tehdit altında.
Bu koşullarda solun görevi açık. Kürtlerin demokratik hakları ve kendi kaderini tayin hakkı desteklenmeli, Kürtlerle ittifaklar kurulmalı ve Kürt halkının özerkliği savunulmalıdır.
Ortadoğu’yu kendi çıkarları için bölmeye çalışan emperyal güçler arasında seçim yapmak zorunda kalmamak önemli. Ne Washington, ne Moskova ne de bölgesel güçlerden herhangi birisi bölge halklarının çıkarlarını desteklemekle ilgilenmiyor. Emperyal güçlerin halkların kurtuluş mücadeleleriyle kurabilecekleri her türlü ittifak geçici, koşullu ve çıkarcı. Bu nedenle de ihanetle sonuçlanma olasılığı yüksek.
Solun sürece müdahil olmasının yolları neler?
Bu dönemin ayırt edici özelliği, büyük emperyalist güçler arasında ve Ortadoğu’daki bölgesel güçler arasında giderek yoğunlaşan rekabet.
Bu nedenle, siyasi krizler sıklıkla hem iç hem de jeopolitik boyutlar içeriyor.
Sistemin çoklu krizlerinin hızlandığını ve birbirleriyle de etkileşim halinde olduğunu görüyoruz. Bu sürece seyirci kalamayız.
Türkiye’de iç ve dış etkenlerin kesiştiği bu dönemde AKP- MHP iktidar bloğunun Suriye’ye herhangi bir müdahalede bulunmasına karşı durmak bizim özel görevimiz olmalıdır. Türkiye Suriye’den çekilmeli ve Suriye halkının dış müdahalelerden uzak, kendi geleceğine karar vermesine olanak sağlamalıyız.
Türkiye, iç savaştan kaçan birçok Suriyeliye ev sahipliği yapmaktadır. Ülkeleri hala harabe halindedir. Bazı Suriyeliler evlerine dönmek isteyebilir, Ancak, ülkelerindeki yıkım ve gelecek hakkındaki belirsizlik göz önüne alındığında, birçoğu bunu istemeyebilir de. Mültecileri evlerine dönmeye zorlama girişimlerine karşı çıkmalıyız.
Savaş ve rekabet üreten bu sisteme karşı koyabilmek için küresel ve bölgesel güçler arasında seçim yapma çekimine karşı durmalıyız. İsyan eden, ezilen halklar ve uluslar için aşağıdan dayanışmayı güçlendirmeliyiz.
Bu sürecin başarısı için Yeşil Sol Parti’nin çağrıcısı olduğu sol odağı güçlendirmeli; emperyalizme karşı halkların kurtuluş hareketlerini desteklemeli; işçi sınıflarının bağımsız eylemlerinin kazanması için mücadeleyi iktidara karşı yöneltmeliyiz.
Kadına karşı şiddet politiktir.Av. Z Beydağ Tıraş Öneri Kadına karşı şiddet ve ayrımcılık –bazen varlığını hissetmesek de- hayatımızın içinde hep […]
Ekoloji Politik Perspektif Nedir?Ecehan Balta Ekoloji politik perspektif, ekolojik krize sistematik, bütüncül ve eleştirel bir yaklaşım sunan bir düşünce çerçevesidir. […]