Erdoğan’ın son günlerde gündeme taşıdığı Türkiye’nin Afrin’e askeri müdahale niyeti, sonucu belli olmayan ve uzun sürecek kanlı bir sürecin kapılarını aralamak anlamına gelmekte ve siyasi iktidarın Kürt karşıtı politikaları, Türkiye sınırlarının ötesine taşarak çatışmaların uzun süredir devam ettiği Ortadoğu’yu daha derin bir krize sürüklemektedir.
Afrin Suriye’de, Kürt, Arap, Türkmen, Ermeni ve Asurilerin meclis yönetimleri aracılığıyla temsil edildikleri, barışın hâkim olduğu ve savaşın uğramadığı nadir yerlerden biridir. Bölgesel güç paylaşım savaşının alanı halindeki Suriye’de IŞİD’in askeri varlığının ortadan kaldırılmasıyla başlayan siyasi çözüm tartışmaları, yapılan “tehditkâr” açıklamalarla sekteye uğramaktadır. Böylesi bir girişim, sadece Türkiye yönetimi için değil, bölgedeki bütün halklar için de ağır sonuçlara yol açacaktır. Bu adım, Türkiye’deki Kürt meselesinin tek çözümü olan barışçı seçeneğin de tamamen ortadan kaldırılması demektir.
Kürt sorunu, doğası gereği sınırları aşan ve Ortadoğu’da birden fazla ülkeyi ilgilendiren bir olgudur. Kürt sorununun çözümü konusundaki barışçıl irade bölgedeki barış ortamının güçlenmesine katkı sağlayacağı gibi, bu konuda takınılacak düşmanca bir tutum ise tahminlerden de uzun sürecek çatışmalı bir sürecin derinleşmesine yol açacaktır. Bu açıdan bakıldığında siyasi iktidarın, MGK kararlarıyla da ortaya koyduğu çatışmacı tutum hem Türkiye hem de bölge açısından büyük riskler barındırmaktadır.
Türkiye siyasetinin önümüzdeki sürecin en önemli dönemeçleri arasında olan 2019 seçimleri hem Erdoğan hem de AKP açısından yaşamsal değerde görülmektedir. Bu nedenle bu seçimlere gidilirken milliyetçi oyları konsolide edecek ve Türkiye içindeki milliyetçi dalgayı büyütecek riskli girişimler, mevcut iktidarın çekinmeden atacağı adımlar arasındadır.
Ancak unutmamak gerekir ki; kendi sınırları içinde toplumsal ve siyasal istikrarı sağlayamamış, kendi toplumu içindeki farklılıkları çoğulculuk temelinde çözme iradesi gösterememiş olan bir ülkenin, bu sorunları, sınırları aşacak şekilde genişletmesi ülke içinde ve bölgede sarılması hayli zor olacak yaraların derinleşmesine de yol açacaktır. Kürt düşmanlığı temelinde şekillenen adımlar ne Türkiye için ne de Ortadoğu için hayırlı sonuçlar üretmeyecektir.
Yeşil Sol Parti olarak,
Siyasi iktidara, çok geç olmadan Kürt düşmanlığı ile şekillenen, bölgede çatışmaları ve savaşı derinleştirecek bu gibi adımları atmaktan vazgeçmesi gerektiğini hatırlatıyoruz. Meydana gelecek savaşın ve dökülecek kanların sorumluluğu, bu kararları alanlarda olacaktır. Tarih, böylesi ağır sonuçların affedilmeyeceğini gösteren örneklerle doludur. Türkiye’nin ve bölge halklarının ihtiyacı olan şey yeni bir savaş cephesi değil, sorunların demokratik eşitlik temelinde çözüleceği barışçıl yaklaşımlardır.
Eylem Tuncaelli – Naci Sönmez
Yeşil Sol Parti Eş Genel Sözcüleri