AKP ve Saray, ülkeyi çok boyutlu bir krizin içine hapsetmiştir!

7 Haziran’da iktidar olma şansını seçimle kaybetmiş olan AKP ve Saray, yönetimi bırakmamak uğruna ülkeyi krize sürüklemekte ısrar etmektedir. Derin bir kutuplaşma ve geleceğe dair endişeler, toplumun farklı kesimleri açısından can yakıcı siyasi bir kriz haline gelmiş durumdadır.

Kürt meselesinin çözümünde ‘güvenlik’ politikalarına ve şiddete geri dönülmesiyle birlikte yaşanan çatışmalı süreç, ardından 15 Temmuz darbe girişimi, OHAL ilanı, bütün bunlarla birlikte yaşanan yaygın ve sistematik insan ve doğa hakkı ihlallerinin ardından Türkiye bugün artık, uluslararası düzlemde dünyanın birçok ülkesi tarafından tamamen soyutlanmış ve itibarsızlaşmış bir devlet durumuna getirilmiştir.

AKP iktidarının başta Suriye olmak üzere, Ortadoğu’da mezhepçilik temelinde izlediği kabul edilemez yayılmacı politika da iflas etmiş, Türkiye, Ortadoğu’daki varlığını iflah olmaz bir Kürt karşıtlığına indirgemiş ve bu doğrultuda atmaya heveslendiği adımlarla bölgede yeni krizler üretmeye çalışmaktadır.

Keyfi göz altıların, hukuksuz tutuklamaların sıradanlaştığı, evrensel hukuk ilkelerinin yerle bir edildiği, mahkemelerin talimatla çalışır hale getirildiği, Parti eş başkanlarının, Milletvekillerinin, belediye başkanlarının, gazetecilerin, yazarların hapishanelere doldurulduğu, üniversitelerin susturulduğu, akademisyenlerin kıyıma uğratıldığı, yüz bini aşkın kamu çalışanının KHK’larla işinden edildiği, meclisin işlevsiz kılındığı, ülkenin sadece KHK’larla yönetilmeye çalışıldığı ve ekonomik göstergelerin büyük bir krize işaret ettiği geldiğimiz son durum, sonuçları bütün ülke için ağır olacak çok boyutlu bir kriz noktasıdır.

Hatırlanacağı gibi 17-25 Aralık sürecinde ortaya çıkan yolsuzluk ve rüşvet iddiaları hükümet tarafından gerektiği biçimde ele alınmamış, olanların üstü kapatılarak olayın sorumluları ‘aklanmıştı’. Türkiye yakın geçmişte üzerine gidip kendi yargısıyla çözmek için adım atmadığı bu sorunlarla, bugün uluslararası düzlemde yüzleşmek durumunda kalmıştır.

Uluslararası kamuoyunun dikkatle izlediği Reza Zarrab davasının vahim tarafı, ABD’nin koyduğu ambargonun ihlal edilmesi değil, bu sözde dış ticaret sırasında gerçekleştiği iddia edilen ve miktarı on milyarlarca dolarla ifade edilen hayali ihracat yolsuzluğu, başta bazı devlet bankaları olmak üzere çeşitli kurumların bu yolsuzluğa alet edilmesi, bakanların ve üst düzey bürokratların adının karıştığı rüşvet ağıdır. Ortaya çıkan ilişkilerle açığa çıkan manzara, bir devletin yönetim kademesine benzemekten çok, adeta bir suç örgütünün ilişkilerini andırmaktadır.

Bir süre önce ortaya çıkan Mann Adası belgeleriyle birlikte, ülkeyi yönetenlerin ve onların yakın çevresinde bulunanların, “vergi cenneti” olarak bilinen ülkelerdeki bazı şirketlere yüklü miktarda para transferleri yaptıkları, böylece nasıl kazanıldığı da açıklanamayan milyonlarca doları, vergi cenneti ülkelerdeki naylon şirketlere aktardıkları iddiaları artık Türkiye’nin yönetimsel siyasi krizini derinleştirmiş durumdadır.

7 Haziran seçimlerinden sonra adım adım derinleşen siyasal krize, iktidarın politikaları sonucu iyice derinleştirilmiş toplumun çeşitli kesimleri arasındaki ayrışmaların yarattığı toplumsal kriz eklenmiş, doğanın rant kaynağı olarak görülmesi sonucu ekolojik yıkım alarm vermeye başlamıştır. Son yaşananlarla birlikte mevcut kriz, ekonomik alanı da kapsayarak hayatın her alanında varlığını hissettiren karmaşık ve çok faktörlü boyutuyla derinleşmeye devam etmektedir.

Yeşil Sol Parti olarak;

Mevcut koşullarda ülkenin bu krizle yönetilmesinin mümkün olmadığını, başta siyaset olmak üzere her alanda bir an önce normalleşme zemininin yaratılması gerektiğini biliyoruz.

OHAL derhal kaldırılmalı, hapisteki tutuklu siyasetçiler ve gazeteciler hemen serbest bırakılmalıdır. Meclis işlevsel hale getirilmeli, sivil siyasetin önündeki bütün engeller mutlaka kaldırılmalıdır.

Yargı üzerindeki müdahaleye son verilmeli, evrensel hukuk standartları esas alınarak bütün OHAL mağdurları için adalet tesis edilmelidir.

Kürt meselesi ve ülkeyi ilgilendiren diğer bütün toplumsal sorunların çözümünde barışçıl ve katılımcı yöntemler benimsenmelidir.

Bu krizinin, sorunun kaynağı olanlar tarafından çözülmesi mümkün değildir. Yeşil Sol Parti demokratik geleceğimizin inşasında dayanışma içinde olduğu demokratik güçlerle, bu krizin aşılmasında sorumluluk almaya kararlıdır.

8 Aralık 2017

Eylem Tuncaelli – Naci Sönmez

YEŞİLLER VE SOL GELECEK PARTİSİ

EŞ GENEL SÖZCÜLERİ​
PAYLAŞ