Ali Uluşahin (Kimya Mühendisleri Odası Bursa Şube Başkanı) : Su Ne Ticari Bir Metadır, Ne de İnsanlara Aittir…

Su tüm dünya için yaşamın kaynağını oluşturmaktadır. Birçok ülkenin ekonomisi su üzerine kuruludur. Ülkemiz için de durum benzerdir aslında. Küresel ısınmaya bağlı olarak dünya su kaynaklarının günden güne azalıyor olması, kaynaklarımızın verimli kullanımı konusunu ülkemizin gerçek gündemi arasında üst sıralara taşımaktadır.

Su ulaştığı her noktaya yaşam aşılayandır. Sadece insanlar için değil tüm canlılar için en temel ihtiyaçtır. İnsanlar tarih boyunca sudan fayda sağlama uğraşını sürdürmüşlerdir. Önceleri amaç salt içme suyu olarak ihtiyaç karşılamak ve tarım ürünlerini sulamak iken zamanla su kapitalist sermayenin müdahalesi ile ticari bir metaya dönüşmüştür. Aslında insanlık kendisine sürekli fayda sağlayan doğanın en önemli elementlerinden birini köleleştirmiş, bir yandan kar hırsının hammaddesi yaparken öte yandan bu hırs yüzünden suyu kirletmekten, yani ona zarar vermekten çekinmemiştir.

Her ne kadar dünyamızın üçte ikisi sularla kaplı olsa da içilebilir nitelikteki suyun oranı sadece binde üçtür ve günden güne bu oran azalmaktadır. Kontrolsüz kentleşmeye bağlı toprak alanların azalması, ağaçların, yeşil alanların yok edilmesi, küresel ısınmanın da etkisiyle yağış rejimlerini değiştirmekte, bu durum yağmur sularının tatlı su kaynaklarına ulaşmasına engel olmaktadır. Yeraltı suları adeta insanlardan korkup kaçarcasına, günden güne derinlere gizlenmektedir.

Her ne kadar ülkemizi yönetenler, su tasarrufu denilince, evsel su tüketimini düşünerek, hazırladıkları kamu spotlarıyla evlerimizdeki su tüketimini azaltmaya teşvik etmeye çalışsalar da su tüketimi açısından ilk sırada tarımsal sulama, ikinci sırada ise endüstriyel su tüketimi yer almaktadır. Evsel kullanım bu ikisine oranla çok daha düşüktür. Tarımsal sulama, kimyasal tarım ilaçlarıyla kirletilmiş suya neden olsa da yeniden toprağa dönüş, yani su kaynaklarına dönüş anlamı taşıdığından suyu yok etmek anlamında düşünülmemelidir. Bu durumda suyun en çok tüketildiği alan endüstriyel su kullanımı olarak karşımızda durmaktadır. Kontrolsüz sanayileşme sebebiyle hem su kaynakları hunharca kirletilmekte, hem de kuyulardan çekilen tatlı sular, kirletilmiş akarsular üzerinden denizlere gönderilmekte, yani tatlı su olma özelliğini komple yitirmektedir. Uludağ’ın eteklerinden doğan, Bursa Ovası’nı besleyip 202 kilometrelik yolunu tamamladıktan sonra Marmara Denizi’ne dökülen Nilüfer Çayı, kaynağında içme suyu kalitesindeyken, Bursa ilini geçtikten sonra, 4.kalite olarak tabir edilen limit değerlerin de üzerinde kirliliğe sahip, tarımsal sulamaya dahi elverişli olmayan su halini almaktadır. Ülkemizde neredeyse nehirlerimizin tamamı bu endüstriyel kirlilikten nasibini almakta, kirli sular ile sulanarak yetişen tarım ürünleri de insan sağlığını tehdit eden önemli unsurlardan biri olmaktadır.

Ülkemizdeki nehirler bir yandan endüstriyel atıklarla kirletilirken, öte yandan da hidroelektrik santraller ile enerji üretilmesi amacıyla yatağından kopartılmakta, tünellere hapsedilmekte, doğanın ihtiyacı olan su yine insanların eliyle doğadan çalınmaktadır. Tünel boyunca canlı hayatı bu sebeple yok olmaktadır. Oysa su insanlara değil en çok doğaya, en çok ona ihtiyaç duyan bitki ve hayvanlara aittir.

Sağlıklı suya erişim anayasal hak olmasına rağmen, içme suyu söz konusu olduğunda ise kar hırsı, bilimsellikten yoksunluk, dolandırıcılık gibi gündemler karşımızda durmaktadır. Ülkemizde birçok şehirde yerel yöneticiler içilebilir, sağlıklı suyu çeşmelerden akar hale getirmenin temel görevleri olduğun bilincinden yoksundurlar. Belirtmeliyim ki artık teknoloji kullanılarak arıtılamayacak su yoktur, sadece çeşme sularının sağlıklı olmasını istemeyen yöneticiler vardır. Bu durum damacana su firmalarını oluşturmuş, suyumuz daha kaynağındayken doğadan alınarak sermayeye peşkeş çekilmiştir. Üstelik birçok mikrobiyolojik riski bünyesinde bulunduran damacana sular, halkımıza çok yüksek ücretlerle satılmaktadır.

Çeşmelerden sağlıklı su akmayışı öte yandan ev tipi arıtma cihazlarına halkımızı yönlendirmiştir. Ev tipi arıtma cihazları mikrobiyolojik açıdan hiçbir koruma sağlamamakla birlikte aynı zamanda suyun içerisindeki yararlı mineralleri de sudan alan, en temel besin kaynağımız olan suyu mineralsiz bırakan cihazlardır. Bu durum hem çocukların kemik gelişimini olumsuz etkilemekte, hem de özellikle kadınların ileri yaşlarda kemik erimesi riskiyle daha fazla karşı karşıya kalmalarına neden olmaktadır.

Özetle, en tehlikeli canlı türü olan insanlar suya zarar vererek hem dünyamızı yok etmekte, hem de tüm canlılar ile birlikte kendilerinin de sonunu hazırlamaktadırlar.

Unutulmamalıdır ki; su ne ticari bir metadır, ne de insanlara aittir. Su tüm canlılarındır.

 

“Doğa ile savaş halindeyiz, kazandığımız gün kaybedeceğiz” Hubert Reeves

 

PAYLAŞ