Aslolan Doğadır!

“Dünya Günü” ilk kez, 1969 yılında, artan çevresel tehditler nedeniyle, San Francisco’da düzenlenen UNESCO Dünya Konferansı’nda, gündeme geldi. Ardından 1970’de, ABD’de milyonu aşkın insanın çevre sorunlarına dikkat çekmek için toplanması üzerine UNESCO, 22 Nisan’ı “Dünya Günü” olarak ilan etti. Ne yazık ki devletler, o tarihten bu yana da öncesinde olduğu gibi gezegenimize karşı suç işlemeye devam ediyorlar.

Gezegenimizin bize sundukları ve bizim tükettiklerimiz arasında koca bir uçurum var; sanki yedekte bir dünyamız daha varmış gibi yaşıyoruz. İnsan faaliyetleri sonucu ortaya çıkan kirlilik, küresel ısınma, iklim krizi, ormansızlaştırma, kentsel yayılma, sanayileşme ve teknolojinin gelişmesi ile ortaya çıkan ekolojik yıkım ile karşı karşıyayız. Sistemin dayattığı tüketim alışkanlıklarının hızla sahiplenilmesi de yıkımın boyutlarını arttırıyor.

Yaklaşık 3 aydır yaşadığımız Covid 19 salgını ise birçok gerçeğin can yakıcı bir şekilde herkesçe görünmesini sağladı. Bu pandeminin insanın doğal yaşama müdahalelerin sonucu ortaya çıktığı aşikardır. Pandemi karşısında tüm dünya kapitalist devletlerin çaresiz kalması, virüsün insandan başka canlılara bulaşmaması ve yaşamaması doğaya müdahaleyi bir hak olarak gören sistemin iflası ve çaresizliğidir.

Pandemi göstermiştir ki alınan karantina/izolasyon önlemleri neticesinde özellikle karbon ayak izinin yüksek olduğu yerlerde CO2 emisyonu düşmüş; hava kalitesinde iyileşme gözlenmiştir. Bu da istenirse küresel iklim krizine karşı da ciddi önlemlerin derhal atılabileceğinin göstergesidir.

Gezegenimizin bize verdiği bu önemli mesajı almalıyız. Bundan sonra yaşamımız, tüketim alışkanlıklarımız, sistem ile ilişkilerimiz artık eskisi gibi olmayacaktır. Doğa ile daha barışık ve uyum içerisinde bir sistemi yaratmak, tüm canlılarla birlikte gezegenimiz sınırları dahilinde yaşamak zorundayız.

Bir kez daha vurguluyoruz; Aslolan yaşamdır! “Sürdürülebilir kalkınma” kandırmacası ile iktidarların sürdürdüğü yıkımlar, gezegene karşı işlenen affetmeyeceğimiz suçlardır. Doğa bir kaynak deposu değil, yaşamın kendisidir.

Yeşil Sol Parti olarak, savaşların olmadığı, hiçbir canlının yerinden yurdundan edilmediği, çocuklarımızın “geleceklerinin çalınmadığı”, insanın efendisi değil bir parçası olduğunu öğrendiği bir ekosistemde, barış içinde eşit, özgür ve yeşil bir dünyanın mücadelesini veriyoruz.

Vazgeçmeyeceğiz, barış ve güvenceli yaşam hakkı bulunan tüm canlıların sesi olmaya devam edeceğiz.

Eylem Tuncaelli – Sinan Tutal

Yeşil Sol Parti Eş Sözcüleri

PAYLAŞ