Grup Başkanvekilimiz Meral Danış Beştaş, Meclis’te basın toplantısı düzenleyerek 7’nci ayını dolduran Maraş merkezli depreme ilişkin raporumuzu açıkladı. Beştaş, açıklamasında şunları söyledi:
Yanlış kent politikaları ile yağışlar birleşince doğal afetler felaketlere dönüşür
İstanbul ve Kırklareli’de sel felaketi yaşandı, 5 yurttaşımız hayatını kaybetti. Onlara Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyorum. İklim krizinin yol açtığı felaketler ne yazık ki can almaya devam ediyor. Yanlış kent politikaları ile yağışlar birleşince devamında doğal afetler felaketlere dönüşüyor. Türkiye, artık bir felaketler ülkesi haline dönüştü. Depremde de yaşadığımız tam olarak buydu. Su geçirgenliği olmayan asfalt ve yolların artması ve dere yataklarını daraltan köprüler geçtiğimiz 20 yıla nazaran sel felaketlerini artıran durumlar arasında. Kırklareli’de ne yazık ki 5 kişi kayıp, İstanbul’da ise 2 can kaybı ve 12 yaralı olduğu resmi olarak açıklandı. Yine İstanbul Valiliğince yapılan açıklamada, yaşanan felaketten 1754 ev ve işyerinin etkilendiği duyuruldu. Esnaf milyonlarca liralık zararla karşı karşıya. Bu bilançonun sorumlusu yağmur ve dereler değil, dereleri işgal eden belediyeciliktir, yanlış kentleşme politikalarıyla buna zemin yaratan iktidardır.
Depremin üzerinden 7 ay geçti insanlar hala temel ihtiyaçlarını karşılayamıyor
Basın toplantımızın asıl konusu deprem ve depremzedeler. Buna dair görüşlerimizi kamuoyuyla paylaşmaya ve Meclis’i olağanüstü toplantıya çağırmaya hazırlanırken sel ve can kayıplarını öğrendi. Biz Yeşil Sol Parti olarak deprem bölgelerinden hiç ayrılmadık. Milletvekili ve yöneticilerimizle depremzedelerin sorunlarını birlikte yaşadık, çözüm arayışında da hep birlikte oldu. Maalesef bu herkes için söz konusu değil. Şu anda depremzedelerin yaşadığı en büyük problem unutulma hissi. Bununla ilgili ciddi bir travmayla karşı karşıyayız. Çözülmeyen sorunlar var ve bunları biz biliyoruz. Bütün Türkiye’ye, 84 milyona bunları hatırlatmak için bu basın açıklamasını yapıyoruz. 6 Şubat Depremini hep birlikte yaşadık, üzerinden 7 ay geçti ve hala depremzedeler çadır ve konteynırda yaşamak zorundalar. Depremzedeler çok zor koşullarda yaşıyorlar, başta su olmak üzere birçok temel ihtiyaçlarını hala gideremiyorlar.
Depremin etkisi kadınlar açısından daha yıkıcı
Depremin birçok etkisi var, burada özetini paylaşacağım. Kadınlar açısından daha yıkıcı olduğunu her meselede olduğu gibi söyleyebilirim. Büyük ölçüde kadınlar bu yükü omuzlamak zorunda kalıyor. Bakım emeği yükü var. Çocukların, hastaların ve yaşlıların bakımı ile maddi imkanlarının sınırlılığı birleşince çaresizlik en yüksek noktaya yükseliyor. Kadınların gündelik yaşamı ciddi bir şekilde zorlaşıyor. Yine engellilerin durumu büyük bir zorluk içinde devam ediyor. Depremden önce deprem bölgelerinde 1 milyon engellinin olduğunu biliyoruz. Depremle birlikte engelli sayısı arttı, engellilerin erişebilirlik sorunu çokça arttı.
7 aydır insanlar hala yakınlarının naaşlarını bekliyor
Kayıp kişi sayısı tartışılıyor, hala kayıplar var. Aradan 7 ay geçti ve hala anneler, babalar, kardeşler, yeğenler yakınlarının ölüp ölmediğini soruyor. Yakınlarının öldüğü konusunda kesin bir kanaatleri var ama naaşlarını bulmakta zor bir mücadele yürütüyorlar. 7 ayı aşkın sürenin sonucunda bekleyiş devam ediyor. Kişisel çabalarla mezarları ve kayıp yakınlarını bulmaya çalışıyorlar. Diğer bir önemli sorun da kimyasal maddeler, zararlı organizmalar ve asbest tozunun salımı. Asbest, kalp ve solunum sorunları başta olmak üzere ciddi sağlık sorunlarına neden oluyor. Yıkımlar nedeniyle temiz havaya ulaşmak çok zor.
Dikmece’de Alevi halkının zeytinlikleri talan edilerek kamulaştırılmaya çalışılıyor
Ekolojik yıkım da depremle birlikte meydana geldi. Dikmece örneğinde gördüğümüz gibi iktidar depremden bile nemalanıyor. Her konuda çıkarını önceleyen bu iktidar, deprem gibi bir afeti felakete dönüştürmekle kalmıyor, tarım arazilerine sığınan depremzedelerin topraklarını ve zeytinliklerini elinden almak için kamulaştırma ve talan politikalarını devreye sokuyor. Bu durum dünyanın neresinde olsa kıyamet kopardı. Buradaki köylülerin direnişi maalesef yeteri kadar görülmüyor. Bölgede Hazine arazisi olmasına rağmen ısrarla Dikmece’deki Alevi halkının zeytinlikleri talan edilerek kamulaştırılmaya çalışılıyor. Bunun altında demografik yapısının değiştirilmesine yönelik çaba şüphesi var. Ciddi kaygılar var, bu konuda tartışmalar var.
Ebrar Sitesinde 1400 kişinin ölümüne neden olan fail hakkında savcı olmadığı için dava açılmıyor
Diğer bir mesele iktidarın kimliği haline geldi ki bu da ayrımcılıktır. İktidar bu kimliğinden taviz vermiyor. Deprem üssü Maraş’ın Pazarcık ilçesinde depremden etkilenen 10 köyde köy evleri ve konutları yapılıyor. Neymiş, bu köylerin özelliği hepsi AKP ve MHP’ye oy veren köylermiş. Diğer köylerde böyle konut yapılmıyor. Bu da ayrımcılığın göstergesi. Bizzat yerinde tespit ettiğimiz bir durum. Maraş Pazarcık’ta köylerin yarısından fazlasının nüfusunu Aleviler oluşturuyor ama tek bir Alevi köyünde bu yapılaşma söz konusu değil. Barınma sorunu en temel sorun olarak devam ediyor. Depremzedeler yavaş yavaş dönüyorlar ama köylerinde barınma, su ve temel ihtiyaçlar konusunda büyük bir zorlukla karşı karşıyalar. Evlerinin ne zaman yapılacağına dair en ufak bir bilgi yok. Biliyorsunuz KYK yurtları, kamu kurumları vb. yerlere yerleştirilen depremzedeler artık bu tesislerden çıkıyor ve bu da ciddi bir problem olarak önümüzde duruyor. Bir başka sorun yargı sorunu. Savcılar sürekli değişiyor. Bir tane örnek vereceğiz. Biliyorsunuz Ebrar Sitesini yapan ve 1400 kişinin ölümüne neden olan T.T. Türkiye’nin yakından bildiği bir fail. Bu örnekte bile soruşturma savcısı defalarca değiştirildi. Bu kişinin Hacı Ömer Apartmanı soruşturması kapsamında tutuklandığını biliyoruz. Bu soruşturmada savcı olmadığı için tekrar başa dönülmüş. Dosya hala savcısız ve hala savcı atanamadı. Ebrar Sitesi tartışılıyor ama 1400 kişinin ölümüne neden olan fail hakkında savcı olmadığı için dava açılmıyor, soruşturma derinleştirilmiyor.
Yapım işi ihaleleri yandaş şirketlere veriliyor
Yine deprem konutları yapılıyor, sıkça açılışlar yapılıyor. Özellikle de Erdoğan bu açılışları yapıyor ve bunun propagandasını yandaş medya sıkça yapıyor. Bu deprem konutları nasıl yapılıyor, ihaleler kime veriliyor? Bu konuyu kamuoyunun bilme hakkı var. Yapım işi ihaleleri -hiç şaşırmadık- yandaş şirketlere veriliyor. Daha önce yaşanan depremlerde hasarlı binaların yapımını üstlenen şirketlere dahi konut yapım işi ihalesi veriliyor. 2 Ağustos’ta ihaleye çıkan Hatay Kırıkhan’da 614 konut yapma işi, AKP Elazığ İl Yönetim Kurulu Üyesi Mustafa Tetik’in sahip olduğu Teftiş Yapı tarafından alınıyor. İhaleye onay veriliyor, şaşırdık mı? Hayır! Bu konuda artık şaşırmaktan ziyade buna karşı güçlü duruş göstermek gerekiyor. Malatya ve Antep’te ise Düzce’de hasar görmüş Düzce Adliyesinin ve Toros-Anadolu-Antep yolunun yapımını üstlenmiş olan Silahtaroğlu Mühendislik ve Aras İnşaata ihaleler veriliyor. Çok garip nereden buldular, nasıl araştırdılar acaba? Yine biliyorsunuz ünlü bir saray müteahhidi var Rönesans Holdinge bağlı. Depremle yıkılan kentlere 6 bin 500 afet konutunun yapılması için pazarlıkla gerçekleştirilen ihaleleri üstlendi. 13,1 milyarlık TL’lik sözleşmeye imza atan bu şirket 16,1 milyar TL’lik İstanbul Sancaktepe Şehir Hastanesinin yapımını da üstleniyor. İşte serbest rekabet dedikleri bu olsa gerek, kendi istediklerine veriyorlar. Bir yandan şehir hastanesini yapıyor öte yandan gidip deprem konutlarını alıyor. Böylece her gün yandaşları ihya ediyorlar. Buna çözüm bulmak zorundayız. Her şeyden önce ihtiyaçların karşılanması için, normal hayata dönüş için işletmelere destek sunulmalıdır. Yerel esnafa hibeler verilmelidir. Yine asbest ve kimyasal içeren hafriyatların bilimsel yöntemlerle ayrıştırılıp bertaraf edilmesi ve depolanması mutlak suretle sağlanmalıdır.
Sismik izolasyon ve raylı temel sistemi artık Türkiye’de kullanılmalıdır
Bölgede yeniden inşa başlamadan önce meslek odalarıyla birlikte detaylı zemin çalışmaları yapılmalıydı. Maalesef bu yapılmadan inşaya başlandığını görüyoruz. Ulaşım, içme suyu, enerji, haberleşme, deprem toplanma alanı gibi eksikliklerin durumu mutlaka ortaya çıkarılmalıdır. Şehirlerin yeniden imarı sürecinde yapılacak planlar, bütüncül bir afet önleme politikasını barındırmalıdır. Kentlerin tarihsel kimliklerini koruyacak şekilde onarım bütünüyle entegre olacak şekilde planlanmalıdır. Deprem ülkesi Japonya’da kullanılan sismik izolasyon ve raylı temel sistemi adı verilen mühendislik teknikleri artık Türkiye’de kullanılmalıdır. Zaman geçilmeden bunun üzerinde çalışmalar yapılmalıdır.
Unutulma hissini gideren ve umudu büyüten çalışmalara ihtiyaç var
Türk Tabipleri Birliği’nin geçen ay açıkladığı bir deprem raporu var. Bu rapora göre duygusal yıkım ve travmalar zaman geçtikçe unutulma hissiyle birlikte artmaya devam ediyormuş. Depremin üzerinden aylar geçmesine rağmen sorunların giderilmesi için bir çaba olmadığı gibi mevcut çalışmalardan da geri çekilme hali var. Bu da duygusal bir çöküşe neden oluyor. Unutulma hissini gideren ve umudu büyüten çalışmalara ihtiyaç var. Hepimizin bunun içinde olması gerekiyor. Dayanışma depremin ilk günlerinde güçlüydü, bu da maalesef azalmış durumda. Depremzedeler her geçen gün unutulmaktan yakınıyorlar, umutsuzluk da büyüyor. Sorunlar devam ediyor, halk kendi kaderine terk edilmiş durumda.
Depremzedelerin elini bırakmayalım
Seçimler sonrasında belediye kamu kurumları ile gönüllü kuruluşların dayanışma destekleri çok sınırlı bir duruma gelmiş durumda. Deprem bölgesinin ve kentlerin yeniden oluşmasında toplumun katılımın önemli olduğunu ifade edelim. Kamu kurumları, belediyeler, STK’Ler, gönüllüler, bir bütün olarak toplum öz gücünü hareket geçirerek geleceklerine sahip çıkmalıdır. Dayanışma ağlarımızı büyüterek depremzedelerle birlikte olmalıyız. Güçlü dayanışma ağlarının devamı için tüm halka çağrımızı yapıyoruz. 6 Şubat Depreminin hala sarılmayan yaraları var, depremzedelerin elini bırakmayalım. Onları unutamadığımızı, her zaman hatırladığımızı gösterelim. Deprem gerçeğiyle yüz yüze olan ülkemizde olası afetler öncesinde daha fazla önlem alınması için bu görünürlük önemlidir. Unutulma halini ve umutsuzluk yaratan bu sonucu ortadan kaldırmak bizim elimizde. Hatırlamak ve tekrar hatırlamak diyorum.
Olası İstanbul depremine dair iktidar adım atmıyor
17 Ağustos ve hala yaraları sarılmayan 6 Şubat depremlerinin sonuçlarını hala yaşıyoruz. Yakın zamanda İstanbul’da olabilecek bir deprem üzerine her gün yazılar çıkıyor. Naci Görür ve birçok bilim insanı açıklamalar yapıyor. Olası depremin tehlikelerini bağıra bağıra anlatıyorlar. Bunu duyan var mı, emin değilim. İktidar bu konuda adım atmıyor. Bu bir soru işareti olarak ortada duruyor. Deprem bilimcilerin tavsiyelerine uyulması hepimizin beklediği bir şey. Bunun için bizim de çaba göstermemiz gerekiyor.
Bir an önce Meclis Deprem Komisyonu kurularak çalışmalara başlanmalıdır
Meclis çatısı altında geçen dönem bir deprem komisyonu kuruldu. Bu komisyon rapor hazırlamakla kaldı ve gereği yapılmadı. Pratik olarak yaşama yansımadı. 27’nci dönem bitmeden yine bir deprem komisyonu kuruldu. Seçim nedeniyle çalışılmadı ve kadük kaldı. Bu nedenle bir an önce deprem komisyonu kurulup hemen çalışmalarına başlamalıdır. Biz her ne kadar tatil yapmasak da şu an Meclis tatilde. Sürekli sahada halkla birlikteyiz, sorunları çözmeye çalışıyoruz. Deprem gerçeğini hatırlama, olası İstanbul depremi ve mevcut deprem bölgesinin unutulan sorunları gündemiyle acil olarak Meclis’in toplanması gerekiyor. En kısa zamanda toplanması gerekiyor. Bu çağrımız sadece muhalefete değil iktidar milletvekillerinedir de. Çünkü deprem gerçeği hepimizin sorunudur. Siyasete malzeme edilemeyecek bir meseledir. Çağrımız hem iktidar hem muhalefet partilerinedir. Deprem yaz, kış, tatil dinlemiyor. İnsan yaşamı ve kentlerin yıkılması tatil dinlemiyor.
Deprem konusunda acil önlem almak ve kalıcı çözüm bulmak için hepimiz elimizi taşın altına koymalıyız
Yeşil Sol Parti’nin 57 milletvekili olarak imzalarımızı hazırladık, başvuru dilekçemiz hazır. Maalesef sayımız yetmiyor. Biliyorsunuz Meclis Başkanlığına verilmesi için 120 imza gerekiyor. Bileşenimiz DBP’nin 2 milletvekilinin de imzası hazır. Emek ve Özgürlük İttifakı bileşeni arkadaşlarımızın yani Türkiye İşçi Partisi’nin 4 vekilinin ve EMEP’in 2 vekilinin imzası da hazır. Şu anda 65 imza ile başvurumuz bekliyor. Biz Meclis’te bulunan bütün partilerin vekillerine Meclis’in olağanüstü gündemle toplanması için, deprem gündemiyle olağanüstü toplanması için hazırladığımız bu dilekçeye imza vermeleri çağrısında bulunuyoruz. İmza vermeleri halinde Meclis Başkanlığına başvuru dilekçemizi vereceğiz. Gerekirse o gün bir araştırma komisyonu da kurarak toplumun beklediği bu adımı hep birlikte atabiliriz. Çünkü dün İstanbul’da yaşanan sel felaketi de İstanbul ile ilgili yapılan tartışmalar da anlattığımız meseleler de önümüzde kış koşulları olduğu gerçeği de çok zor bir sürecin bizi beklediğini gösteriyor. Bu nedenle Ekim ayını beklemeye zaman yok, Eylül’ün başındayız ve bu sorunların bir an önce çözülmesi için hepimiz elimizi taşın altına koymalıyız. Türkiye’nin deprem kuşağında olduğunu herkes biliyor. Ama bunu bilmek yetmez, acil ve kalıcı çözümler bulmak gerekir. Depremi beklemeyelim. Tüm ülke vatandaşları olarak hepimiz bir depremzede olmaya adayız. Hepimiz bir depremzede olarak yaşama uyanabiliriz ya da yaşamımızı yitirebiliriz. Bu nedenle bu acil çağrımıza bütün partilerin yanıt vermesini bekliyoruz.
6 Eylül 2023