Engelleri Koyan Sistemin Kendisidir!

Engellilik / Sakatlık toplumsal olarak kurulan bir kavramdır.

Mevcut toplum, koyduğu normallik tanımları ile bedensel farkları dikkate almayan toplumsal örgütlenmesi ile sakatlayıcıdır. Bu anlamda engellilik / sakatlık tıbbi değil, siyasi bir meseledir.

Türkiye bugün nüfusunun %12,29’unu, Avrupa birliği %18’ini, Kuzey Amerika ve Avustralya ise nüfusunun %20’sini kendi normlarına göre engelli olarak tanımlamıştır.

İçinde yaşadığımız sistem, toplumu yönetme biçiminin parçası olarak, kendi normallik standardını tanımlayıp kurumsallaştırarak normalliği bize sorgulanmaz bir hayat tarzı olarak sunmaktadır. “Normal” kelimesi Latincede ‘marangoz gönyesi’ anlamına gelmekte, ‘gönyeye uygun yapılmış, doğru açıda duran’ bir şeyi nitelendirmek için kullanılmaktaydı.

Bugün üretim ve tüketim üzerine kurulu toplumsal düzen, üretimde ihtiyacı olan bedensel ve zihinsel işgücü için kendi koyduğu normlarının dışında kalan bireyleri ötekileştirmekte, geçerliliğini neredeyse hiç sorgulamadan kabul ettiğimiz, tarif ve şekillerin içerisine hapsetmektedir. Ayrıca bu durumun kaderin eşitsiz bir şekilde dağıttığı felaketler olduğuna hem normların dışında kalan bireyi hem de çevresini inandırmaktadır. Başka bir ifadeyle, sakatlığın ‘doğallığı’ bozulmuştur. Yalnızca bedende bir eksiklik veya işlevsizlik olarak düşünüldüğü sürece, tıbbın görüş ve müdahale alanında kalmış; norm dışı bireyin eğitim, istihdam gibi imkânlardan faydalanamaması da bu durumun doğal bir sonucu olarak anlaşılmıştır. İçselleştirilen bu durumun doğal sonucu olarak da toplumun “normal dışı” gördüğü bireyler ayrımcılığa uğramakta, toplumdan tecrit edilmiş bir şekilde yaşamını sürdürmeye çalışmakta, toplumsal yaşama katılmakta ve eşit bir yurttaş olarak yaşamını sürdürmekte güçlük çekmektedir.

Öte yandan düzen, bedensel ya da zihinsel olarak disipline edemediği, “normalize” edemediği bireyleri (hastalıklar, cinsel yönelimler, vücut ölçüleri vs), mevcut sakatlık tanımları dışında da sürekli, tıbbi model ya da sosyal modelleri ile ötekileştirmeye devam etmektedir.

“Normal” kişileri kollayan ve buna eşlik eden bir yaşam düzeni kuran, belirlediği normalleriyle ayrımcılık yapan düzenin ve toplumun dönüşümü şarttır. Tanımladığı normlarla insanlar arasında ayrım yapan düzenin değişmesi, her alanda ve anlamda erişilebilirliğin sağlanması, engellilikle ilişkilendirilen olumsuzlukları ortadan kaldıracaktır.

Toplum tarafından normal dışı olarak tanımlanan bireylerin erişmekte güçlük çektiği, eğitim, istihdam, erişim herkes için tartışılmaz vazgeçilmez ve hiçbir sebeple kısıtlanamaz bir haktır.

Sistemin normallerinin dışında kalan bireylerin örgütlenip haklarını talep etmeleri, kendilerine karşı ayrımcılık yapan toplumu dönüştürmeleri çok önemlidir.

Toplumun da bu ayrımcılığa karşı mücadele vererek, engellilerin de eşit yurttaşlar olarak diğer vatandaşların sahip olduğu hakları elde etmelerini sağlamak hayati öneme sahiptir. Böylece bireylerin kendi yakın aile çevresi tarafından gözetim altında, adeta ev hapsi şeklindeki yaşantılarından veya emanet edildiği tıp kurumunun ellerinden kurtulmaları ve toplumsal dışlanmayı bertaraf etmeleri mümkün olacaktır.

Yeşil Sol Parti olarak; eşit, adil, erişilebilir, sürdürülebilir, ekolojik bir hayat için, mutlak olduğu düşünülen sınırların ortadan kalkmasını, kim ve ne olduğumuzu bedensel uzuvlarımızın değil, duygularımızın, düşüncelerimizin ve hissettiklerimizin belirlediği bir dünya kurmayı hayal ediyoruz.

Herkes farklıdır, herkes eşittir.

Eylem Tuncaelli – Naci Sönmez
Yeşil Sol Parti Eş Sözcüleri

PAYLAŞ