Erol Katırcıoğlu (27. Dönem Milletvekili); Bir Seçim Böyle Geçti

ANTALYA HAVALİMANINDA OY VERME İŞLEMİ ANTALYA HAVALİMANI DIŞ HATLAR TERMİNALİ’NDE YURT DIŞI SEÇMEN KÜTÜĞÜNE KAYITLI VATANDAŞLARIN OY VERME İŞLEMİ BAŞLADI

 

Toplumun cahil olduğu kabulü üzerinden toplumu aydınlatmak üzere “demokrasi” kavramını “demir-kırat” olarak ifade etmeyi akıl etmiş bu ülkenin bezirgan siyasetçileri sahadan bir kez daha galip ayrıldılar. Bu cümleyi anlamlandırma sorunu yaşayacak yaşı genç olan okuyuculara “kırat”ın o zamanki “Adalet Partisi”’nin sembolü olduğunu hatırlatalım.

Tabii şimdi oyun o zamanki gibi oynanmıyor. Şimdi daha sofistike araçlar var hangi toplum kesiminden oy alabilmek için hangi havuçları uzatmak gerekir sorusuna cevap verebilecek. Devletin bütün maddi ve manevi imkanlarını kullanmanın yanısıra her türlü yüksek teknolojiyi de kullandın mı işi bitirmişsin demektir. Teşvikler, krediler, sosyal yardımlar vs’nin yanısıra Cambridge Analytica gibi şirketler üzerinden seçmen eğilimlerinin belirlenmesi gibi imkanlar hep senin elinde. Seçim kazanmayıp da ne yapacaksın?

Muhalefete gelince, üzerinde bir şeyler yazmak anlamlı mı bilmiyorum? Böyle bir güce karşı muhalefetin, bir araya gelmek gibi bir ön şartı dahi başaramadığını gözlemleyince, insan “böyle başa böyle tıraş” demeden edemiyor. Mevcut iktidara karşı en çok muhalif olan HDP’yi yanlarına alamamayı bir kenara bırakalım (o zaten en önemli aymazlıklardan biriydi) tek bir ortak slogan dahi üretmemeyi, tek bir yerde biz de buradayız diyerek bir miting bile yapamamayı nasıl açıklamak lazım dersiniz?

Diyorlar ki muhalefetin bir hikayesi yok. İyi de iktidarın bir hikayesi var mı? Muhalefet sözcülerinden biri “Kendi mahallemizin dışındakilere de seslenecek bir dil bulmalıyız” diyor. Sorun sanki bir “dil” sorunuymuş gibi. Sorun aynı zamanda bir dil sorunudur belki ama o dil’den başka bir de bir “zihniyet” sorunu olamaz mı? Örneğin “adalet” diye yollara düşeceksiniz ama en çok adaletsizlikten nasibini almak zorunda bırakılmış HDP ile yan yana olamayacaksınız. İnsanlar sormazlar mı “Adaletiniz bu mu?!” diye. Kısaca muhalefetin sorunu bence “demokrat” olamaması. Yani “zihniyet” meselesi.

Oysa ana muhalefet partisine destek veren ya da destek vermek zorunda kalan seküler kitlelerin ülkenin en yüksek insan sermayesinin olduğu kitleler olduğu da bir gerçek. Daha eğitimli, daha dünya görmüş, içinde büyük şirketleri yöneten, yetenekli ve yaratıcı insanların olduğu bu kimlik mensupları ülke yönetiminde yer alacakken, sırf bu ana muhalefetin “zihniyet dünyasının” küçüklüğünden, çarpıklığından, evrensel olandan nasibini pek alamamış olmasından dolayı ülke dışında kendilerine bir hayat arıyorlar. Öyle olduğu için de ülkeyi yöneten iktidar da bir sürü “kifayetsiz muhteris” tarafından yönetiliyor. Yani hırsları yeteneklerinin önünde olan insanlar tarafından.

Soruyorlar peki o zaman ne? Ne yapmalıyız diye. Yapmamız gereken yukarıdaki birkaç cümleden de çıkmıyor mu sizce? Bence çıkıyor. Yapmamız gereken öncelikli olarak geçmişle “yüzleşmek”. Böylelikle yeni bir zihniyet dünyasına yönelmek. Bugüne dek tarihimizle yüzleşemediğimizden dolayı geçmişimiz hala menkıbelerin, efsanelerin ve bir sürü yalanın dolanın at koşturabildiği bir alan. Geçmişte Alevilere, Kürtlere ve Ermenilere neler yapıldığını tam olarak görmezsek nasıl bu sorunları çözebiliriz ki? Bu sorunları ve nicelerini zihniyet dünyamızda aydınlatmadan huzurlu ve kendine güvenen bir toplum nasıl yaratabiliriz ki?

Onun için ben diyorum ki yapılması gereken tek bir şey vardır: Özgürlüğü, adaleti, kardeşliği ve eşitliği herkes için istemek. Ne yalnız Türklere, ne yalnız Kürtlere, ne yalnız Alevilere ve ne yalnız Sünnilere. Herkes için, özgürlük, adalet, kardeşlik ve eşitlik.

Hepsi bu…

Bu o kadar zor mu?

PAYLAŞ