Eş Sözcülerimizden deprem raporu: İktidarı sorumluluğunu yerine getirmeye, toplumu da duyarlı olmaya çağırıyoruz

Eş Sözcülerimiz Çiğdem Kılıçgün Uçar ve İbrahim Akın, 18-21 Eylül tarihlerinde deprem bölgesine yaptıkları ziyaretlere ilişkin basın toplantısı düzenledi. Kılıçgün Uçar ve Akın, şunları söyledi: 

Kılıçgün Uçar: İktidar deprem bölgesinde devlet olanaklarını seçim malzemesine dönüştürmüş

18-21 Eylül tarihlerinde Adıyaman, Malatya, Maraş ve Hatay’da vekil arkadaşlarımız, MYK üyelerimiz ve yerelde çalışan parti yöneticilerimizle birlikte 6 Şubat’tan bugüne nelerin değiştiğini görmek ve halkımızın sorunlarını yerinde gözlemlemek için 4 günlük bir ziyaret gerçekleştirdik. Bugün sonuçları paylaşmak için sizlerle buluşuyoruz. Türkiye’de çok ciddi ağır hasarların yaşandığı depremlere tanıklık ettik, etmeye de devam ediyoruz. Aslında Türkiye’de mevcut iktidarlar ve önceki iktidarların her birisi de ne yazık ki depremle ilgili gereken hassasiyeti gösteren ve tedbir alan pozisyonda hiçbir zaman olmadı. İktidarlar genel olarak deprem öncesine dönük değil de depremden sonra, yani afetten sonra yapılacaklar üzerine daha çok akıl yürüten bir pozisyonda. Ancak deprem sonrasında da aslında bu iktidarın devlet olanaklarını deprem bölgesine götürmek yerine bir seçim malzemesine dönüştürdüğünü gördük. 

AFAD banyo, tuvalet gibi ihtiyaçları vermekten imtina ediyor

Seçim döneminde tek tek deprem bölgesindeki insanları ziyaret ederek seçim malzemesi olarak gördüğü deprem üzerinden vaatlerde bulundular ama depremin üzerinden 7 ay geçmesine ve seçim de bitmiş olmasına rağmen bu sözlerin hiçbirisinin yerine getirilmediğini görüyoruz. Deprem bölgesinde acılar halen çok taze ve yapılması gereken en asgari şeylerin bile yapılmadığına tanıklık ettik. Kısaca tabloya dair birkaç şey söylemek isterim: İnsanlar halen konteynerlerde. Bazı köylerde konteyner bile yok, insanlar çadırlarda yaşıyor. AFAD; konteynerleri adil bir şekilde dağıtmadığı gibi kendisinden konteyner almayanlara da banyo ve tuvalet gibi ihtiyaçları ne yazık ki vermekten imtina etmiş durumda. Biliyorsunuz bir hak sahipliği başvurusu vardı. Özellikle evi ağır hasarlı olanlarla ilgili başvurular bitti ama hak sahipliği başvurusu yapan insanların ne zaman evlerine kavuşacağı konusunda da belirsizlik devam ediyor.

Yaklaşan kışla ilgili bir tedbir yok

İnsanlar çok sıcak bir yazı ne yazık ki kalabalık aileler biçiminde o küçücük konteynerlerde geçirmek zorunda kaldılar. Yaza gösterdikleri tahammülü kışın için göstermeleri çok mümkün gözükmüyor. Çünkü bununla ilgili hiçbir tedbir yok. Çok ağır faturalar ödüyor ne yazık ki deprem bölgesinde yaşayan insanlar. 200-300 liralık elektrik faturalarının 1000 liraya vardığı bir durumla karşı karşıyalar ki deprem bölgesinde yaşayan birçok insanımız zaten geçim sıkıntısıyla baş başa. Özellikle çiftçiler ürünlerini hem satma hem de paraya dönüştürme konusunda çok ciddi zorluklar yaşıyor. 

Yeterli imza toplanamadığı için Meclis olağanüstü toplanamadı

Enkazlar çoğu şekilde kaldırılmamış. İhalenin verildiği şirketler paraya dönüştürebildikleri demirleri alıyor, geri kalan malzemeleri mahalle ortasında bırakıyorlar. Önemli olan depremle ilgili olarak kalıcı bir önlem ve tedbir hatta bir deprem yönetmeliğinin acilen oluşturulmasıdır. Biliyorsunuz geçtiğimiz haftalarda Grup Başkanvekillerimiz aracılığıyla kamuoyuna bir açıklama yapıp depremle ilgili olarak Meclis’i olağanüstü toplantıya çağırdık. Ancak yeteri kadar imza toplanmadığı için bu toplantı gerçekleşmedi. Bunun gerçekleşmemiş olması bizim depremin yaralarını sarmak üzere aldığımız sorumluluğu, inisiyatifi ortadan kaldırmıyor.

Dayanışmanın büyümesi için elimizden geleni yapacağız

Meclis’te bir komisyonun kurulması önümüzde acil bir görevdir. Unutturmaya çalışılan depremle ilgili Yeşil Sol Parti olarak, nasıl ilk gün deprem bölgesinde dayanışmayı kurduysak, bundan sonra da dayanışmanın büyümesi ve gelişmesi için elimizden geleni yapacağız. Bu iktidarı ve devletin bütün mekanizmalarını bir lütuf olarak sundukları deprem sonrası yaralarının sarılması meselesinde zorlayacak pozisyonda olmaya devam edeceğiz. Ben girişte kısaca bunları ifade etmek istedim. Eş Sözümüz İbrahim Akın daha geniş olarak karşımıza çıkan sorunları sizlerle paylaşacak.

Akın: Halkın insanlık dışı koşullarla karşı karşıya kaldığını gördük 

Deprem bölgesinde bir kez daha gördük ki acı dolu, yürekleri dağlayan bir süreç yaşanıyor. 7 ay geçmesine rağmen acılarını saramamış bütün yurttaşlarımıza sabır ve başsağlığı diliyorum. Biz depremin ilk gününden itibaren Eş Sözcümle birlikte dolaşıp gördük, yaşanan süreçleri değerlendirdik ve sonrasında da takip ettik. Sonrasında bir seçim yaşadık ve bu seçimden sonra aylar geçmesine rağmen durumun hiç değişmediğini ve daha da vahim bir hale geldiğini gördük. Deprem sanki yeni olmuş gibi insanlarımızın insanlık dışı bir yaşamla karşı karşıya kaldığını gördük.
Öncelikle Meclis deprem vesilesiyle olağanüstü toplanmayı kabul etmediği için bütün vekilleri ve siyasi partileri eleştiriyoruz. Yaklaşık 15 milyon insanı etkileyen bir deprem var. Türkiye bir deprem bölgesi, yarın İstanbul’da deprem olsa ne olacağı belli değil. Bunun gerekleri fiilen de hukuken de gerçekleşmiyor. Bizim gördüğümüz en temel sorun eski deprem yönetmeliğinin yürürlükte olmasıdır. 99 sonrası yapılan yönetmenliğe göre inşaatlar yapılmaya devam ediliyor. Bu şu demek; deprem sonrası yapılan binaların aynı yönetmeliğe göre yapılmış olması, bu binaların yeniden yıkılabilecek olması ve insanlarımızın altında kalacak olması anlamına geliyor. Hatay’da bilim insanlarına sorduk neden böyle yapılıyor diye. Verilen cevap şu: Deprem sonrası bu bölgede yaşanan bütün sorunların sorumluluğunu devlet, hükümet almak istemiyor. Yönetmenlik değiştiği zaman yeraltı etütleri yapılan inşaatlarda hayatını kaybeden insanların sorumluluğunu alacaklar. O yüzden yönetmenlik değiştirmiyorlar. Şu anda TOKİ ve AFAD’ın bu yönetmenlikle yaptığı inşaatlar risk altındadır. Deprem yönetmenliği değiştirilmeden yapılacak her inşaat problemlidir ve insanlarımızın yeniden mezarı haline gelebilir.

İnsanlar 2 metre karın yağdığı yerde çadırda kalmaya mahkum edildi

İkincisi gerçekten insanca yaşam yok. Şu anda mevcut durumda insanlar kendi imkanlarıyla var olmaya çalışıyorlar. Kiracı olanlar ciddi şekilde mağdur. İkiden fazla evi olanlara sadece bir ev için destek verilmesi söz konusu. Buna karşılık şu ana kadar kiracı olanlarla ilgili olarak hiçbir somut adım atılmamış durumda. İnsanlar çadırda kalıyor. Bu durum Adıyaman’da ciddi şekilde devam ediyor. Adıyaman’ın bazı bölgeleri ihmal edilmiş durumda. Sincik ilçemizin İncil beldesinde kışın 2 metre karın olduğu bir yerde insanlar çadırda kalıyorlar. Konteyner vermişler 5-10 tane, bunların da su alma ve karın altında kalma durumu var. Ayrıca insanlarımız ciddi bir sağlık sorunu yaşıyor, su ve elektrik sorunu yaşıyor. Bu bölge OHAL bölgesi ilan edilmiş olmasına depremde mağdur olan insanlar sanki hiçbir şey olmamış gibi bir hayat sürmeye zorlanıyor. Orada yaşayanların elektrik su gibi faturalarını ödememesi gerekiyor. Ancak hiçbir destek yapılmıyor. Hatta şu an faturalar 300-400 TL iken 1000 liraya çıkmış ve ödeyemiyor insanlar.  

Adıyaman’da asbeste bağlı olarak 80 civarında hastalık var

Aynı zamanda oraya gitmesi gereken sağlık memuru, öğretmen ve diğer çalışanlara hiçbir destek verilmiyor. Yani OHAL uygulamasının pratik olarak hiç bir farkı yok. Ankara’daki memur ne alıyorsa onlar da onu oluyor. Sadece Hatay’da 72 tane bina yıkılmış sağlık merkezi olarak. Bir milyona yakın insan yaşıyor Hatay’da ama sağlık hizmeti verecek olan doktor ve sağlık personeli yüzde 1’e inmiş durumda. İnsanlar oraya gitmek istemiyor. Neden gitmiyorlar? Çünkü orada  yaşam koşulları çok zor. Çünkü hiçbir destek yok. Maaşlarıyla orada kirada ya da konteynerlerde kalmaları mümkün değil. Kısacası deprem sonrası o bölgeye hiçbir hizmet gitmemiş, insanlar kendi hallerine terk edilmiş durumdalar. Somut olarak illere dönecek olursak; Adıyaman, Maraş ve Hatay’da ortak bir sorun var. Deprem sonrası yıkılan binalar yapılırken ciddi bir şekilde sağlık sorunu yaşanmasına neden oluyor. Hatay’daki doktorun ifade ettiği şu; “Biz sadece asbest meselesiyle ilgili akciğer kanserinin olduğunu düşünüyorduk, oysa 80 civarında asbeste bağlı olarak hastalık varmış”. Örneğin insanların elleri ve ayaklarında yaralar vardı ve bu yaralar iyileşmeyerek giderek büyüyor. Bu yaralar kansere neden oluyor. Eğer bu koşullar böyle devam ederse kalan insanların da hayatı riskli hale gelebilir. 

AFAD’ın konteynerlerinin olmadığı yerlerde okul servisi de yok

Adıyaman’da üreticiden tüketiciye kadar sorun var. Tütün gelir kaynağı orada ama tütünün değerlendirilmesi konusunda bakanlığın hiçbir desteği olmadığı gibi engellemeye çalışıyor. Konteyner kentler kurulmuş durumda ama konteyner kentlerde de ayrımcılık var. Örneğin AFAD’ın kurduğu konteyner kentlere okul servisleri gidiyor ve oradan insanları alıyorlar. Ancak başka yerde kurulan konteyner kentlere okul servisleri gitmiyor ve çocuklar okula gidemiyor. Bir aile, “Benim 3 çocuğum var, evimin kenarında bir konteynerde kalıyorum. Okullardan biri 5 km uzakta diğeri başka bir yerde. Ben günlük olarak bu çocukları sabah akşam bir yere götürüp getirmekten yoruldum. Çünkü servis yok” diyor.

Malatya’da kayısıyı öldürmek insanların orayı terk etmesine neden olmaktır

Malatya’nın da şöyle bir sorunu var. Malatya’nın en önemli gelir kaynağı kayısı. Bu kayısının üretilmesi için orada sulama sisteminin yapılması gerekiyor. Deprem sırasında sulama sistemi çökmüş. Belediyelerden, kaymakamlardan yardım istiyorlar. Taleplerini  iletecekleri kurum bulamıyorlar. Kaymakama gidiyorlar valiye gönderiyor. İnsanlar sorunlarını çözebilecek muhatap bulamıyorlar. Hiç kimse bu konuda da yetkili olarak davranmıyor. Çünkü sorun büyük. Topu birbirine atıyorlar. Biz buradan sesleniyoruz; Malatya’nın en önemli gelir kaynağı olan kayısıyı öldürmek insanların orayı terk etmesine neden olmaktır. Kayısı üretimi için sulama sisteminin hayata geçirilmesi gerekiyor.

Hatay en büyük yara almış ve en çok ayrımcılığa uğramış ilimiz

Hatay en büyük yara almış ve en çok ayrımcılığa uğramış ilimiz. Neredeyse Hatay’ın kültürel dokusunu ve yapısını değiştirmek konusunda özel olarak karar alınmış gibi. Çünkü hiçbir şey yapılmamış. Örneğin Hatay’da çok fazla depremden mağdur olmasına rağmen Antep’te yapılaşma başlamış. Antep’te 13 bin civarında konut yapıldığı söyleniyor ama Hatay’da bir bina bile yapılmamış. Hatay’da başka istimlak yapmaya çalışıyorlar. Zeytin meselesi ile ilgili ciddi bir şekilde insanlar mücadele ediyor. Doğal olarak Hatay’ın alt yapısını düzeltmeden, yeniden bir etüt çalışması yapmadan yürütülecek bir şey yok gibi gözüküyor. Bu konuda mühendislerin, mimarların, sağlıkçıların, eğitimcilerinin çözüm üretmesi gerekiyor. Bu çözüm konusunda tüm taleplere rağmen devlet kimseyi muhatap almıyor. Ben yaparım diyor ama bir şey yapmıyor. Oradaki insanlar “Devlet nerede diye bağırmaya devam edeceğiz” diyorlar, biz de onların seslerini duyurmaya devam ediyoruz. Devlet şu anda deprem bölgesinde yok, muhatap bulunamıyor, yasal düzenleme gerçekleşmiyor. Sadece Hatay’da 12 bin başvuru yapılmış, hiçbirisine cevap alınmamış durumda. Dolayısıyla hak arama ortamı da kalmamış durumda. 

Deprem konusunda iktidarı sorumluluğunu yerine getirmeye, toplumu da duyarlı olmaya çağırıyoruz

Hatay’daki insanlarımızın elektrik, su ve bütün zorunlu giderlerinin karşılanması gerekiyor. Bu, devletin kamusal görevidir ve yapması gerekiyor. Oranın desteklenmesi gerekiyor. Memurların ve doktorların orada kalmasının koşulları yaratılmalıdır. Acilen binaların yapılması gerekiyor. Sağlık hizmetlerinin sürdürülmesi lazım. Asbest meselesi ortak bir mesele ve oradaki herkes için ortak bir risk haline gelmiş durumda. Sağlık Bakanlığı bu mesele için acil bir şekilde çözüm üretmelidir. Sağlık Bakanlığını göreve çağırıyoruz. İnsanlar hayatta kalma mücadelesi veriyor. Bu mücadeleye özellikle tarım alanında Tarım ve Orman Bakanlığının destek vermesi gerekiyor. Oradaki insanların yaşamını devam ettirme olanakları kalmamıştır. OHAL ilan edilmiş olmasına rağmen OHAL gereklerini yerine getirmeyen iktidarın oraya destek vermesi gerekiyor. Bunun çalışmalarının yapılması gerekiyor.

Deprem bölgesinde 7 aydır çalışma yapılmamış olmasının sebeplerini soruyoruz. Depremle ilgili bütün toplumun ödediği vergilerden toplanan para nereye gidiyor? Ulusal ve uluslararası alanda yoğun destek alındığı biliniyor. Bunlar depremle ilgili nasıl kullanılıyor? Bu desteklerin nereye gittiğini bir kez daha soruyoruz. Bunu halkımız da soruyor, bizler onların sözünü dillendiriyoruz. Deprem meselesinin takipçisi olacağımızı, birlikte mücadele edeceğimizi bir kez daha belirtiyoruz. Orada hayata tutunmaya çalışan insanlarımızın desteklenmesi gerekiyor. Onları desteklememek demek insanlarımızı ölüme terk etmek demektir. Bütün yurttaşlarımızı bu konuda duyarlı olmaya, yetkilileri sorumlu olmaya davet ediyoruz. Yeşil Sol Parti olarak meselenin takipçisi olmaya devam edeceğiz. 

Raporun tamamını linkten indirebilirsiniz: https://we.tl/t-BixQ1pJNEk

27 Eylül 2023

PAYLAŞ