Naci Sönmez: Fidel Diktatör müydü?

Fidel Castro’nun ardından konuşulanlar üzerine!

Sanırım 1959 yılında, Batista rejimine karşı Fidel Castro ve Che’nin önderlik etmiş olduğu devrim başarısız olmuş olsaydı tarih Küba’yı da Küba’da ki kalkışmayı da başka türlü yazacaktı. Sadece yazmakla kalmayacak, tarih 3. Dünya ülkelerindeki ulusal kurtuluş mücadelelerinin tarihinin de başka türlü geliştiğine tanıklık edecekti.

60 yıla yakın bu süreçte, nerede bir bağımsızlık mücadelesi ortaya çıkmışsa nerede Dünyanın emperyalist güçlerine karşı bir kalkışma olmuşsa, Küba devrimi bu süreçlere önemli ölçüde etki etmiştir. Dünyanın ezilen halkları büyük ölçüde bu devrimin cazibesinden ve başarısından mutlaka etkilenmişler ve bu devrimin takipçisi olmuşlardır.

Ancak bütün bu süreçler boyunca Küba’nın yolunu izlemeye çalışanların, o devrimin stratejisini benimseyenlerin, kendi zamanlarında ve kendi gerçekliklileri içerisinde izlemiş oldukları yol hep değişiklikler göstermiştir. Latin Amerika’daki özgürlük mücadelelerinin sonuçları üzerine baktığımızda bunu görürüz. Nikaragua başta olmak üzere, El Salvador’da, Guatemala’da, Kolombiya’da ve bir çok ülkede Küba devriminden etkilenmiş hareketlerin bugününe baktığımızda, bire bir aynı süreçleri ve sonuçları yaşamadıklarını fark ederiz.

castro-and-guevara-marching

Nikaragua’da silahlı bir devrimle iktidarı ele geçiren Sandanistaların, bir süre sonra iktidarlarını kaybetme pahasına muhalifleriyle yarışmak dahil farklı bir süreç izlediklerini gördük. El Salvador’da Guatemala’da ve benzer ülkelerde, silahlı gerilla hareketlerinin barış görüşmeleri yaparak sisteme entegre olduklarına şahit olduk.

Bu hatırlatmayı yapmamın nedeni, bugün Fidel Castro’nun ölümünün ardından, Küba devrimi ve devrim sonrası Küba’da ki yönetimin demokratik olup olmadığı üzerine yapılan tartışmalardır. Elbette, Küba üzerine benimde olumlu olumsuz söyleyebileceğim çok konu vardır. Hatta olumlu başlıklara göre, olumsuz olarak açacağım başlıklar fazla bile olabilir.

Ancak bugün 21. Yüzyılın ilk çeyreğinde ve bu kadar yaşanmış geçmişe rağmen, Küba’da ki rejime göre çok geriden gelen ve bir türlü demokrasi açığını kapatamayan yüzlerce ülkeye baktığımda, sözü Küba üzerinden kurmak yerine, yaşadığımız dönemi bütün olarak gören bir yerden kurmayı doğru buluyorum.

Eşitlik, adalet mücadelesi açısından Küba’yı tarihsel bir bütünlük içinde değerlendirmek gerekir. 60 yılın sadece bugünkü kesitinden zamanı başlatacak olursak, Küba demokratik olmayan bir ülkedir. Tarihi 1959’la sınırlı tutar ve bugüne kadar getirmezsek Küba tamamen demokratik bir ülkedir. Ancak tarihi 1959’dan alır ve bugünle bütünlüklü olarak görürsek, Küba birçok eksikliği ve aşması gereken yönetimsel problemleri olan, bunun yanında hayata geçirdikleriyle deneyimlemememiz gereken olumlu çok fazla yanları olan bir devrimin adıdır.

Ayrıca Fidel, belli bir yaş kuşağının idolü ve esin kaynağıdır. Yaptıkları ve yapamadıklarıyla yaşadığımız Dünya’da önemli lider bir kişiliktir. Uygulanan amborgolara ve ekonomik zorlularına rağmen eğitim, sağlık, spor, çocuk hakları konusunda başardıklarıyla da başka bir dünya mümkün diyenlerin umudu olmuştur. Bugünkü, lümpen, şoven ve baskıcı bir çok liderin kol gezdiği Dünya’da eleştiriyi çok altlardan hak eden ve bu anlamda daha itina içerisinde ele alınması gereken bir insandır.

Onun gerek Atatürk’e dair kurmuş olduğu cümleler gerekse, farklı ülkelerle ilişkilere ve gidişata dair kurmuş olduğu cümleleri, çökmüş ve çözülmüş sosyalist ülkeler sonrasında sistemini korumaya çalışan ve ayakta kalmaya çalışan bir liderin duygu ve siyasal dünyasından anlamaya çalışmak ve özen göstermek gerekir diye düşünüyorum.

fidel

Elbette, solun ve sosyalistlerin yıkılmış hayalleri ve bunun sonrasında yaşanan tartışmalar, geçmiş süreçlere dair eleştirileri tolere etmemize gerekçe yaratmaktadır. Hepimizin bu geçmiş süreçleri değerlendirmek, yaşanan sürece dair eleştiri ortaya koymak hakkıdır. Önemli olan bu hakkın layıkıyla ve geçmişin zamanı içindeki anlamını kaçırmadan kullanılmasıdır.

Fidel Castro’nun ölümünden sonra benim de yüreğimde büyük sızı ve acı oluştu. Bu acı sadece bir insanın ölmüş olmasıyla açıklanamaz. Bu acının esas nedeni, o zamanın ruhu içinde çok önemli bir işaret fişeği olmuş olan devrimin, insanlığın eşitlik, adalet ve özgürlük mücadelesi içerisinde yeniden üretilememiş olması ve yaşatılamamış olmasındandır.

Birde bütün açmazlarına ve yetmezliklerine rağmen, Dünya’nın başkaca ülkesindeki deneyimlere göre Küba’nın hem de Amerika’nın dibinde farklı bir deneyim olarak yaşamasına iyimser bir gözle bakmışımdır. Daha sosyal, daha sade, daha halkçı bir anlayışla yaşıyor olması önemli diye düşünüyorum.

Dünya sol/sosyalist hareketinin hala çözüm üretemediği ideolojik ve politik gündemler elbette Küba’nın da meselesi. Ancak bunu Fidel’i ve Küba’yı hırpalayarak değil, yüzleşerek ve aşmaya niyet ederek başarabiliriz.

Bugün solun sadece insanlığın kurtuluşu değil, bütün canlıların kurtuluşu gibi, sadece sistemi değil, iklimi de değiştirmek gibi meseleleri olduğunu düşünerek, Küba’yı ve Küba gibi deneyimleri aşmak mümkün olabilir. Eşitlikçi, özgürlükçü, ekolojik ve demokratik bir gelecek kurma mücadelesinin  içinde Küba ve Fidel eleştirisi yapmak daha anlamlı olur.

İşte o zaman Fidel’i ve Fidel gibi isimleri doğru bir şekilde tartışabilir, içini boşaltmadan eleştiriye tabi tutabiliriz.

 

PAYLAŞ