Hüseyin Çağlar; Bu da olmadı, hadi yeniden başlayalım…

Devlet Bahçeli’nin teklifi ve Erdoğan’ın bu teklifi kabul edip “baskın seçim” şekline evirmesi ile başlayan, yoğun ve bunaltıcı geçen bir seçim süreci yaşadık.

Diğer seçimlerden farklı bir özellik taşıyan, “cumhurbaşkanlığı sistemi” adı verilen, bütün yetkilerin tek adamda toplandığı, baskıcı, otoriter bir rejimin kısacası tek adam diktatörlüğünün onaylanması anlamına gelen 24 Haziran seçimleri, Erdoğan’ın tek adamlığının onayı ve saray ittifakının meclis çoğunluğunu elde etmesi ile sonuçlandı. Kısacası mevcut siyasal tablodan çok farklı bir durum ortaya çıkmadı.

Bütün araştırmalar saray ittifakının yenilebileceği, Erdoğan kazansa da Meclis çoğunluğunun muhalefetin eline geçeceğini ciddi bir ihtimal olarak ortaya koymasına rağmen kazanan Erdoğan ve saray ittifakı oldu.

24 Haziran seçiminde Saray ittifakının yenileceğine, AKP ve Erdoğan’ın iktidardan gideceğine inanan, özellikle Muharrem İnce’nin mitinglerindeki katılımın fazlalığı ve coşkusundan etkilenen, değişimin bu kez gerçekleşeceği umudunu taşıyan ciddi sayılacak bir kesim için 24 Haziran gecesi bir kez daha umutların bir sonraki bahara ertelenmesi anlamına geliyordu.

Belli ki 24 Haziran seçimleri epey tartışılacak. Tabi ki bu tartışma hem seçimin sonuçları itibariyle hem da seçimde yapılan usulsüzlük ve hırsızlıklar yönüyle olacak. Zaten seçim sürecinde yaşananlar bile sonucun neler olabileceğinin habercisi gibiydi.

OHAL koşullarında yaşanan seçim sürecinde özellikle HDP ve diğer muhalefet partilerine ve Cumhurbaşkanı adaylarına engeller çıkarıldı. Her zaman olduğu gibi Erdoğan ve AKP tarafından devletin bütün olanakları sınırsız bir şekilde kullanıldı. Medya, muhalefet partilerine ambargo uygularken özellikle HDP görmezden gelindi. Seçim günü sandık başında oylarına sahip çıkmaya çalışan müşahitler darp edildi. Kısacası “ Perşembenin gelişi çarşambadan belli” olmaya başlamıştı.

Muhalefetin seçim güvenliğinin sağlanması için öncelikle OHAL’in kaldırılması gerektiği konusunda ısrarcı olmaması ve sadece seçim güvenliğini sandıklara sahip çıkmak olarak gören anlayışı seçimin sonucunu değiştirmeye yetmedi. Üstelik sandığa sahip çıkma konusunda da muhalefet bir kez daha sınıfta kaldı.

Özellikle CHP tarafından önceki seçimlerde yaşanmış, iletişim ve koordinasyon kopukluğu gibi seçimin sonuçları üzerinde belirleyici olan konularda benzer hatanın tekrarlanmayacağı, hazırlanan bilişim sistemi ile olası usulsüzlüklerin önleneceği konusunda kamuoyunda bir beklenti yaratıldı. Ancak, 24 Haziran gecesi, Alternatif olarak kurulan Adil Seçim Platformu’nun beklentileri karşılayamadığını, yine iktidar güdümündeki Anadolu Ajansı tarafından hazırlanan tek yanlı, manipülatif grafikleri ve sonuçları izlemek durumunda kaldık.

Her ne kadar, 24 Haziran gecesi olup bitenler konusunda birçok iddia dolaşıyor olsa da, sonuçları yıllarca tartışılacak olsa da,  gerçek olan bir şey var ki. Ne kadar hırsızlık ve usulsüzlük yapılmış olursa olsun eğer engelleyemiyorsan “Atı alan bir kez daha Üsküdar’ı geçiyor”.  Belli ki saray ittifakı 16 Nisan Referandumunda acemice yaptıkları hileleri bu kez ustaca yapmışa benziyor.

Bu nedenle rakamlar üzerinde durmanın artık çok anlamlı olmadığı ortadadır. Sayılarla ilgili birçok analiz yapıldı ve yapılacak.

Sonuçlar bize ne anlatıyor

Bilinen bir gerçek var ki; 24 Haziran seçimleri demokratik olmayan bir ortamda, OHAL koşullarında yapılmıştır. HDP’nin baraj altında bırakılması için Erdoğan’ın talimatı ile devletin bütün olanakları kullanılmıştır. Bütün baskılara, engellemelere, anti-demokratik uygulamalara rağmen HDP barajı aşmayı başarmıştır.

24 Haziran seçimlerinin kuşkusuz en önemli sonucu HDP’nin barajı geçmesidir. Cumhurbaşkanı adayı Selahattin Demirtaş dahil birçok milletvekilinin, seçilmiş belediye başkanlarının neredeyse tamamının tutuklu olduğu ve yerlerine kayyum atandığı, binlerce yöneticisinin tutuklu olduğu böyle bir ortamda %11,7 oranında oy alan HDP ve tutsak tutulduğu yetmiyormuş gibi, cezaevinde tüm olanaklardan yoksun bırakılan Demirtaş’ın aldığı yüzde 8,4 oy oranı başarıdır. İlk kez bir Cumhurbaşkanı adayı seçim kampanyasını siyasi rehine olarak bir hücreden ve kettle aracılığıyla sürdürmüştür.

2015 Temmuzdan itibaren başlayan “diz çöktürme operasyonu” adı verilen her türlü baskı ve giderek artan zulme ve Sarayın devletin bütün olanaklarının kullanılarak baraj altında bırakılması girişimlerine karşı HDP barajı geçmeyi başarmıştır. Bu durum, önümüzdeki dönem demokrasi mücadelesi için büyük önem taşımaktadır.

Yine, HDP’nin Batı’daki oylarını artırması seçimin diğer önemli sonuçlarından birisidir. Bunu sadece barajı aşmak için verilen “stratejik oy” olarak değerlendirmek eksik bir değerlendirme olacaktır. Elbette HDP’nin barajı aşmasında stratejik oyların etkisi yadsınamaz. Bu oylar olmasaydı, belki de HDP baraj altında kalırdı.  Ancak, 2.tur şansı artsın diye HDP seçmeninden de İnce’ye verilen oylar olduğu da bir başka gerçek. Bu rakamların az ya da çok olduğunun bir önemi yok. Önemli olan mevcut iktidara karşı tabanda bir dayanışma duygusunun yaşanmış ve sandığa yansımış olmasıdır. Özellikle 24 Haziran seçimine kadar CHP’ye oy vermiş olan ve ağırlığını Alevilerin oluşturduğu önemli bir kitlenin bu seçimlerde HDP’ye oy vermiş olması bugüne kadar HDP’ye yönelik bakışta köklü bir değişikliğe neden olabilir. Eğer HDP bu kesim ile sağlıklı bir iletişim kurabilirse, bugüne kadar yapılan yanlışlardan ders çıkararak politik ve örgütsel olarak bir dönüşüm yaratabilirse bu kitlenin kalıcı olarak HDP’lileşmelerini sağlayabilir. Bu durumu önümüzdeki dönem demokrasi mücadelesi için sağlıklı bir zemin olarak görmek gerekir.  Sarayın gerçekte korktuğu şey bu dayanışmanın büyümesidir. Bu nedenle CHP’ye HDP üzerinden yüklenmeye devam etmektedir.

Seçimlerden ortaya çıkan bir diğer “şaşırtıcı” sonuç MHP ile ilgilidir. İYİ partinin seçimlere katılıyor olması nedeniyle seçmeninin önemli bir kısmını kaybedeceği düşünülen MHP’nin özellikle Kürt illerinde oyunu önemli oranda artırarak meclise girmesi birçok soruyu beraberinde getirdi.  Kürt illerinde yaşanan usulsüzlükleri yok sayarak, mevcut durum gerçek olarak kabul edildiğinde MHP’ye verilen oyların AKP’den geldiği açıktır. Bu durum Erdoğan ve AKP tarafından sürdürülen gerilim ve savaş politikalarının milliyetçiliği güçlendirdiğini ortaya koymaktadır. Bu nedenle başta Kürt hareketi olmak üzere demokrasi güçlerinin demokratik siyasette ısrarcı olmaları daha bir önem taşımaktadır.

AKP ve MHP koalisyonu önümüze karamsar bir tablo çıkarmış olabilir ama önümüzde ki süreç aslında kazananın AKP ve Erdoğan olmadığını da gösterecektir. Çünkü Erdoğan’ın bugüne kadar sürdürdüğü politikaların hem içte, hem de uluslararası alanda yarattığı ciddi sorunlarla boğuşmak zorunda kalacaktır.

Diğer yandan Erdoğan’ın MHP ile kurduğu koalisyonun nasıl devam edeceği siyasetin önümüzdeki dönem nasıl şekilleneceğini da gösterecektir. 24 Haziran akşamı Bahçeli’nin açıklamaları MHP’nin iktidarı Erdoğan’la paylaşmak niyetinde olduğunu göstermektedir.

Nitekim MHP Genel Başkan Yardımcısı Sefer Aycan yaptığı açıklama da  “Bundan sonra Meclis’te siyaseti MHP yapacaktır. Biz ne dersek, o olacaktır. Bugün MHP Meclis’te kilit konumdadır ve MHP ‘nin genel başkanı hem Recep Tayyip Erdoğan ‘ı kurtarmıştır, hem Adalet ve Kalkınma Partisi’ni kurtarmıştır.” diyerek yeni durumu özetlemiştir. Sefer Aycan bu açıklamanın ardından görevinden alınmış olsa da kullandığı ifadenin ne kadar gerçekçi olduğu önümüzdeki dönem görülecektir.

Sonuç olarak 24 Haziran seçimleri mevcut siyasal tabloyu değiştirmemiş gibi görünse de fiili olarak süren tek adam rejiminin toplumda yarattığı gerginliğin yeni patlamalara yol açması muhtemeldir. Toplumun demokrasi ve adalet talebinin karşılanmaması halinde önümüzdeki süreç hem Saray rejimi, hem de demokrasi güçleri açısından sancılı geçecektir.

Ne yapmalı

24 Haziran seçimlerinden çıkan en önemli sonuç CHP ve HDP seçmenleri arasındaki duvarların aşılabileceğidir. Ortaya çıkan dayanışma duygusunun geliştirilerek en geniş demokrasi cephesinin oluşturulması acil bir görev olarak durmaktadır.

Demokrasi güçleri kendisine güvenmeli, karamsarlığa kapılmadan ve geri çekilmeden mücadele zeminlerini genişletmelidir. Saray ittifakının anti demokratik politikalarına karşı sokağı bırakmadan her türlü demokratik mücadele esas alınmalıdır.

Demokrasi güçleri için,  erkene alınmaz ise 2019 Mart ayında yapılacak yerel seçimler yeni bir fırsat olacaktır. Saray rejimini geriletmenin yollarından biri de yerel seçimlerde özellikle büyük şehirlerde AKP’nin kaybetmesi olacaktır. Şimdiden yerel seçimlere yönelik çalışmalara başlamalı ve ortak zeminler yaratılmalıdır.

 

PAYLAŞ