7 Haziran seçimleri sonrasından darbe girişimi ve OHAL ilanına kadarki dönemde meşru ve demokratik olmayan yol ve yöntemlerin uygulandığı olağanüstü bir yıl geçirdik.
7 Haziran 2015 genel seçimlerinde halkın ortaya koyduğu iradeye saygı gösterilmemesinin ardından “ya başkanlık ya kaos” olarak dayatılan çatışmalı süreç, patlayan bombalar, yitirilen canlar, şehir merkezlerindeki çatışmalar, kentlerin yakılıp yıkılması şiddet sarmalının içine girmiş bir ülke ve sürdürülebilir olmayan bir siyasal toplumsal iklim oluşturdu.
Kanlı ve başarısız darbe girişimine giden süreçte, 1 Kasım seçimi sonrası fiilen başkanlık rejimine geçildi ve parlamento işlevsiz hale getirildi. Basının ve yargının, iktidarın tahakkümü altında olduğu bu dönem için demokrasiden söz etmek mümkün değildir.
Bu atmosferde yaşanan darbe girişimi büyük bir tehlikenin eşiğinden geçtiğimizi ortaya koydu. Darbeye ve darbelere nereden ve kimden gelirse gelsin amasız fakatsız hayır diyen bir siyasetten gelen bizler biliyoruz ki eğer bu darbe girişimi başarılı olsaydı en çok acıyı, zulmü, işkenceyi yine demokratlar, sol ve sosyalist çevreler, Kürt siyasal hareketi, sendikalar, demokratik kitle örgütleri görecekti.
Darbe girişimine karşı açık ve net tutum alarak, tereddüt etmeden karşı koymak görevimizdi ve bunu da yaptık. Darbe girişiminin ve darbelerin hedefinin demokrasi, insan hak ve özgürlükleri, emek ve doğa olduğunu biliyoruz. Bu yüzden darbelerin panzehri demokrasidir. OHAL değildir, OHAL’i de aşan sıkıyönetim uygulamaları ise hiç değildir. McCarthycilik benzeri uygulamalarla yapılan cadı avı, çözümü değil çözümsüzlüğü getirir. Yargı önünde suçu ispatlanmadan “cezalandırma” yöntemleri bırakılıp adil, açık, şeffaf bir yargılama süreci hâkim kılınmalıdır.
Çözüm parlamenter demokrasinin, demokrasinin tüm kurumlarıyla işletilmesidir. Devletin yeniden yapılandırılması çerçevesinde kapalı kapılar arkasında yapılan gizli görüşmeler ile Türkiye’nin geleceği demokratik bir zeminde inşa edilemez. 6 milyon oy almış, meclisin 3. büyük partisi olan HDP’nin dışlandığı bir politik atmosfer toplumsal barışın sağlanmasına hizmet etmez. Bu süreçte bütün siyasal partilerin, demokratik kitle örgütlerinin ve sendikaların görüşleri alınmalıdır.
Bu ortamda siyasal iktidarın darbe süreci öncesi yürüttüğü otoriter, hukuk tanımaz, antidemokratik uygulamalarına karşı görüşmeleri süren ve belli oranda yol kat etmiş olan demokrasi cephesi çalışmaları bugün daha da önemli hale gelmiştir. Toplumda yükselen demokratik talepler etrafında bir araya gelmek bir ihtiyaç olmanın ötesinde zorunluluk haline dönüşmüştür. Bu konuda yapılması gereken soyut demokrasi ve birlik tartışmaları yerine somut görevlerimizi bir an önce ortaya koyup gerçekleştirmemizdir.
Bazı eski milletvekillerinin öncülük yaptığı, içinde sanatçı ve yazarların da yer aldığı bir inisiyatif ile başlayan, şu an Demokrasi Kurultayı olarak devam eden çalışmalar ve KESK, DİSK, TMMOB ve TTB‘nin demokrasi için birlik çağrıları ile ortak bir demokrasi mücadelesi örme arayışları sürüyor.
Tüm bu deneyimlerin yeni bir yol, yöntem ile bir araya gelmesi ve bir mecraya akarak demokrasinin önündeki barajları bir bir yıkması için herkesin azami çaba sarf etmesi, asgari zeminde buluşması, hedefleri daraltarak seslendiği kesimleri genişletmesi gerektiği ortada.
Bu birliktelikler ve devamlılığı demokrasi ve özgürlükler bakımından çok önemli. Herkesin bunu iyi değerlendirmesi, kıymetini bilmesi gerekir. Yaşadığımız deneyimler göstermiştir ki, farklı görüşlerde olan topluluklar ve siyasi oluşumların kendini yok ederek bir araya gelişleri yerine, kendini özgürce ifade edebildikleri, varlığını koruyabildikleri, çoğulcu yapıların hukukunu oluşturmak bugün ihtiyacımız olan şeydir. Bunu yaparken yeni bir siyasi alan ve yeni bir dil yaratmamız, bu mücadelenin genişlemesi ve uzun vadeli olması açısından önemlidir.
Mutabakatlarda herkesin aynı şeyi düşünmesini ve aynı şekilde davranmasını beklemek o birlikteliğe zarar verir, gerçekçi olmayan beklentiler yaratır. Farklı düşüncelerimizin, davranışlarımızın, alışkanlıklarımızın ve yapılarımızın varlığını kabul ederek ortaklıklar kurmaya çalışıyoruz. Sürdürülebilir bir demokrasi cephesi mücadelesi için asgari müştereklerde bir araya gelmiş gönüllü, ilkeli birliktelikler üzerinden, deneyimler ile zenginleşerek, ortak demokratik bir kültürü yaratmalı ve geliştirmeliyiz.
Bu birlikteliklerin kısa vadeli değil, kalıcı bir demokrasi için sürdürülebilir olmasına özen göstermeliyiz. Kısa vadeli, dar, grupçu anlayışlardan uzak durarak, adım adım demokrasi taleplerimizi toplumsallaştıracağımız bir cepheyi oluşturmalıyız. Bu cepheyi oluştururken geçmişte kalmış tartışmalar yapmak yerine, siyasi iktidarın politikalarına karşı yeni bir proje üzerinden atacağımız somut adımları tartışmalıyız.
Kimsenin varlığını, örgütsel durumunu ve hedeflerini sorgulamadan, engel görmeden, bireylerin kendini özgürce ifade edebildiği, tüm farklılıkların zenginlik olarak görüldüğü çoğulcu bir anlayışı yaratmalıyız. Birlikteliği, farklı görüşler arasında bir tür zoraki konsensüs sağlayarak oluşturmamalıyız. Tüm farklılıklarımızı birlikte yaratacağımız ortak hedefi büyütmek ve örgütlemek için birleştirmeliyiz.
Bugün Türkiye’de farklı birçok direniş hareketi sürmekte. Kadın, gençlik, çevre, kimlik, inanç, emek mücadeleleri her türlü baskıya rağmen filizlenmekte. Bu bakımdan bütün farklı direniş alanlarının buluşacağı esnek bir yapının devamlılığını sağlayacak bir yaklaşımla kendi iç demokrasimizin inşasını sağlamalıyız.
Türkiye demokrasi güçleri önemli deneyimler biriktirerek bu günlere gelmiştir. Bu deneyimlerden ders çıkararak yenileri gerçekleştirilmeye çalışılmaktadır. Birçok eksikliklerine rağmen HDP deneyimi bu bakımından başarılı bir örnek olarak gösterilebilir. Sürdürülebilir güncel ihtiyaçları karşılayabilir bir oluşuma bugün için her şeyden daha fazla ihtiyaç var. Bu ülkenin geleceğinden kaygı duyan ve bir şeyler yapmak isteyen herkesin beklentisi ve umudu buralara bağlı. Yaşatmak, geliştirmek, büyütmek ve insanlığın demokrasi mücadelesinde anlamlı yerini almasını sağlamak hepimizin sorumluluğudur.