KADINA YÖNELİK ŞİDDET: SUSMUYORUZ, KORKMUYORUZ, İTAAT ETMİYORUZ

TOPLUMSAL KRİZİN GÖSTERGESİ: KADINA YÖNELİK ŞİDDET
YANITIMIZ: SUSMUYORUZ, KORKMUYORUZ, İTAAT ETMİYORUZ

Yaşamın pek çok alanında yaşanan eşitsizlik ve adaletsizliklerin krize dönüştüğü ve pandemi nedeniyle daha görünür olduğu bir evreden geçiyoruz. İktisadi alanda yaşanan krizden, ekolojik yıkımın yarattığı sonuçlara, demokrasi krizinden, ısrar edilen savaş politikalarına uzayıp giden bu süreç beraberinde ciddi bir toplumsal kriz üretiyor. Toplumsal krizin en kristalize göstergesi ise her geçen gün tırmanan kadına yönelik şiddet.
Birleşmiş Milletler raporlarına göre dünya genelinde her üç kadından biri eşi veya eski eşi tarafından şiddete maruz kalıyor. Bir önceki yıl verilerine göre iki yüz kırk üç milyon kadın şiddete uğramış. Avrupa’da yapılan bir saha araştırması ise kadınların şiddet görme oranının yüzde 40-45 civarında olduğuna işaret ediyor. Türkiye’de kadınların yüzde 44’ü psikolojik şiddete, yüzde 12’si cinsel şiddete maruz kalıyor. Ekonomik şiddetin yaygınlığı ise istatistiklerde bile yüzde 30.
Küresel düzeyde kadın cinayetlerinin yüzde 58’i aile içi şiddet sonucu yaşanıyor olması, kadın için en tehlikeli yerin kendi evi olduğu gerçeğini bir kez daha ortaya koyuyor. Bianet tarafından tutulan erkek şiddeti çetelesine göre Türkiye’de 2020 Kasım ayına kadar öldürülen kadın sayısı iki yüz yirmi dokuz ve kadın cinayetlerinin çoğunda fail eş/eski eş, partner ve yakın akrabalar. Covid-19 korona virüs pandemisi ile kadına yönelik ev içi şiddet riski iyice arttı. “Gölge pandemi” olarak tanımlanan şiddet, kadınlar için zaten güvencesiz olan evleri, olağanüstü riskli mekânlara dönüştürdü.
Kadına yönelik şiddetin artmasında pek çok etken sıralanabilir elbette ama en temelinde cinsiyet eşitsizliğinin yattığı ve bu eşitsizliğin siyasi iktidarın dili ve politikalarıyla derinleştirildiği apaçık ortada. Kadının erkeklerle eşit olamayacağı ve erkeğe biat etmesi gerektiği, kaç çocuk doğuracağının bile tariflendiği tek- adam rejiminin cinsiyetçi özü, kadına yönelik katliama dönüşen şiddetin siyasi sorumlusudur. Kadına yönelik şiddetin önlenmesi için en önemli uluslar arası belge olan İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmeyi tartışmaya açması siyasi iktidarın bu konudaki sorumluluğunu bir kez daha tüm çıplaklığıyla gözler önüne sermiştir.

25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Dayanışma ve Mücadele Günü’nde bir kez daha haykırıyoruz:

Yeşil Sol Kadınlar olarak, kararlı bir mücadele sonucunda hükümetin İstanbul Sözleşmesine yönelik saldırılarını geri püskürten Türkiye kadın hareketinin bir parçası olmaktan onur duyuyoruz. Siyasi iktidarı cinsiyet eşitsizliğini derinleştiren söylem ve politika ve uygulamalardan vazgeçmesi için bir kez daha uyarıyoruz.
Kadına yönelik şiddeti durdurmak üzere İstanbul Sözleşmesi’nin ve 6284 sayılı yasanın uygulanması, denetlenmesi ve işlevini yerine getirmesi için herkesi göreve çağırıyoruz.
Türk Ceza Kanunu’nun İstanbul Sözleşmesi ile uyumlu hale getirilmesini, örneğin kasten yaralama suçlarını düzenleyen 86. Maddeye “kadına karşı cinsiyet ayrımcılığı” nedeniyle işlenmesi halinin eklenmesini talep ediyoruz.
Pandemide ön cephede mücadele eden sağlık çalışanlarının yüzde 70’ini kadınlar oluşturuyor. Sürü bağışıklığı politikasıyla kız kardeşlerimizin tükenmesine; toplumsal cinsiyet eşitsizliği nedeniyle ev ve bakım işlerinin tümüyle kadınların sırtına yüklenmesine, istihdam edilen kadınların işten atılmasına izin vermeyeceğiz.
Dünyada ve Türkiye’de eşitsizliği, katmerli sömürüyü, şiddeti ve ölümü dayatan iktidarlara karşı kadınlar olarak yaşamlarımıza sahip çıkmaya devam edeceğiz.
Susmuyoruz, korkmuyoruz, itaat etmiyoruz.
Kıtadan kıtaya yayılan şarkılarımız ve danslarımızla, dayanışmamız ve mücadelemizle eşit, özgür, barış içinde yeşil bir dünya için, kadınlar her yerde…
Yeşil Sol Kadın Meclisi

PAYLAŞ