Mustafa Dehmen: Sürdürülebilir Yaşam İçin Fosil Değil Ayçiçeği Olalım

“Gezegenin tamamı dirilen hayat ve yenilenen sevgiyle tek bir çatı altında toplanana kadar insanla, tohumla, toplumla, toprağını karış karış ektiğimiz diğer dünyayı yaratmaya devam edeceğiz. Asla vazgeçmeyeceğiz”—– Vandana Shiva

Yazıya nereden başlayacağımı düşünürken aklıma Vandana Shiva’ nın yukarıdaki sözleri geldi. Aslında aklıma önce termik santrallerin devasa bacaları, Akkuyu’ daki nükleer santralin hemen yanında denize girdiğimiz yeşil mavi renklerin cümbüşü olan plaj, doğalgazlı olsun diye daha fazla kira verip tuttuğumuz ya da satın aldığımız evlerin kış aylarındaki en mühim eşyası polar battaniyeler ve “petrol ve savaş zengini” Ortadoğu geldi.

Günümüzde enerji üretim ve tüketim alışkanlıklarımız doğrudan gezegenimizi ve ekolojik yaşamı etkiliyor. Bu yüzdendir ki savaşların sebepleri arasında enerji paylaşım çıkarları üst sıradadır. Ülkeler bir yandan nükleer enerji politikaları ile diğer yandan da petrol ve doğalgaz kaynaklarının paylaşım hesapları ile bazen demokrasi ve özgürlük fedaisi görünümüne bürünerek bazen de açık bir şekilde bu vahşi savaşları yaratıyorlar. Ama kaçırdığımız nokta şu ki bu gezegenden başka bir yaşam alanımız yok ve bir tane dünya var. Oysa uğruna savaşlar çıkardığımız, elimizde olması için can attığımız ne nükleer ne de fosil yakıtlar ekolojik yaşam için sürdürülebilir enerji kaynakları değillerdir.

Örneğin fosil yakıtların yakılmasıyla ortaya çıkan kirleticiler canlı sağlığını olumsuz etkilemektedir. Kömürlü termik santrallerin bulunduğu bölgelere yakın yaşam alanlarında insanların daha fazla kanser olduğu bilinmektedir. Bu kirleticilerin haricinde fosil yakıtların yakılmasından dolayı açığa çıkan karbon salınımı da sera etkisini doğurmaktadır.

Karbondioksit salınımının iklim değişikliğine etkilerinin incelendiği WMO’ nun raporuna göre, 2015 yılında atmosferdeki karbondioksit oranı milyonda 400 parçacığa ulaştı. 2014 yılına göre karbondioksit yoğunluğu milyonda 2.3 parçacık arttı. Yeni ölçüm, 1760-1820 arasındaki Sanayi Devrimi’nden bu yana ise karbondioksit yoğunluğunun yüzde 44 arttığını gösteriyor.

WMO’ nun atmosferle ilgili araştırmalarını yapan ekibin başında yer alan Oksana Tarasova, fosil yakıtlarının kullanılmaya devam etmesi halinde karbondioksit yoğunluğunun artmaya devam edeceği uyarısını yaptı.

Sera gazı emisyonun artması ise iklim değişikliği ve küresel ısınmaya yol açıyor. Yani bu hızla enerji üretip tüketmeye devam edersek kısa bir zaman sonra karşımıza yeni bir dünya çıkacak ve bu dünya canlıların yaşamlarını sürdürebilmesi için daha fazla zorluk çekeceği bir yer olacak.

Fosil yakıtlar gibi nükleer enerji santralleri de aslında sürdürülebilir bir enerji kaynağı değildir. Fosil yakıtlar da olduğu gibi nükleer enerjiden elektrik üretmek için kullanacağımız birincil enerjiyi ithal edeceğiz. Nükleer santralin hiçbir arıza vermeden çalıştığını düşünsek bile sadece soğutma suyu için kullanacağı deniz veya göldeki ekolojik yaşamı yok edeceğini görüyoruz. Çünkü bu sular ısınmış bir şekilde filtrelerden geri veriliyor. Bu işlemler ise o habitattaki yaşamı olumsuz etkilemektedir. Aynı zamanda ısınan suyun buharlaşmasından dolayı santralin bulunduğu bölgenin ikliminde ciddi değişiklikler ortaya çıkabilecektir. Tüm bunların yanında bu santrallerin atıklarının bertaraf edilmesi sorunu ve geri söküm maliyetleri de oldukça önemli sorunlardır. Olası bir kaza, deprem ya da arıza gibi durumlarda oluşacak risk ise tüm diğer enerji üretim biçimlerinden çok daha fazladır. Kısacası bütüncül olarak baktığımızda ve çevresel maliyeti de göz önünde bulundurduğumuzda nükleer enerji fosil yakıtlar gibi ekolojik yaşamın devamına katkı sağlamayan bir enerji biçimidir.

Türkiye’nin Enerji Görünümü

Yukarıdaki grafik bize Türkiye’nin enerji kullanım alışkanlığını gösteriyor. Birincil enerji tüketimi harcanan toplam enerjiyi ifade etmektedir. Yani herhangi bir işlem ile başka bir şeye dönüştürmediğimiz -mesela elektrik enerjisi gibi- enerji kaynaklarına birincil enerji kaynakları denir.

Ben yukarıdaki grafiğe baktığımda işe giderken kullandığınız motorlu taşıtların harcadığı petrolü, evde ısınmak için çalıştırdığımız kombinin yakıtı olan doğalgazı, yarım saatlik yokluğunda kullandığımız çoğu makinelerin çalışmadığı elektriği –ürettiğimiz elektriğin yaklaşık %70’ini yine fosil yakıtların yanmasıyla açığa çıkan ısıl güçten üretiyoruz- görüyorum. Her an aktif olarak kullandığımız enerjinin yaklaşık %90’ı fosil yakıt. Bu fosil yakıtların ülkemizde az miktarda çıkarıldığını da düşünürsek tamamen dışa ve yer altına bağımlı bir enerji tüketim alışkanlığımız olduğu ortaya çıkıyor.

 

Elektriği Ne İle Üretiyoruz Nerede Harcıyoruz?

Türkiye’ deki elektrik santrallerinin yaklaşık %70’i fosil yakıtların kullanılması ile üretilmektedir. Elektrik üretimi için kullandığımız doğalgazın büyük bölümünü komşu ülkelerden satın alıyoruz. Yine elektrik santrallerinde kullanılan kömürün yarısından fazlasını ithal ediyoruz. Çünkü ülkemizde çıkarılan kömür linyit kömürdür ve bu kömürün ısıl gücü taş kömürüne oranla düşüktür. Aynı zamanda içeriğindeki kirletici oranı daha fazladır.

Günümüzde Türkiye’nin kömür yataklarındaki rezervlerin çıkarılması ile yeni kömürlü termik santrallerin kurulması hükümetin enerji politikaları arasındadır. Fakat bu politika günü kurtarıcı bir hamledir. Oysa sürdürülebilir enerji politikaları için çevresel etkiyi ilk sıraya koymamız gerekmektedir. Kömürlerin çıkarılması için açılacak olan madenlerde harcanan güç ve enerji, taşıma için kullanılacak enerji ve yakıtın yakılmasından dolayı ortaya çıkan karbon ve diğer kirletici gazların emisyonlarından doğan çevresel etki düşünüldüğünde fosil yakıtların yer altında kalması gerektiğini görmekteyiz.

Peki Ne Yapacağız?

Kendi enerjimizi kendimiz üreteceğiz.

Yenilenebilir enerji kooperatifleri ile kendi enerjimizi üretmeye başlayabiliriz. Bu sistem ile yerelde yaşayan insanlar mesela-bir apartman, bir mahalle, bir semt ya da bir belediye gibi- bir araya gelerek ortak oluyor. Daha sonra çatılara güneş panelleri kurmak ya da uygun bir alana rüzgar gülü kurmak gibi benzer temiz enerji sistemleri ile bir kişinin altından kalkamayacağı maliyeti ortadan kaldırıp kendilerine yetebilecek oranda elektrik üretimine başlanıyor.

Örneğin; 2013 yılının verilerine göre Almanya’da yaklaşık 7000 kooperatif ve 20 milyondan fazla kooperatif ortağı bulunuyor. Son 5 yılda kurulan kooperatiflerin ise üçte ikisi yenilenebilir enerji kooperatifleri. Kurulan yenilenebilir enerji kooperatifleri ile hem yurttaşlar adil bir şekilde elektriğe ulaşabiliyor hem enerji üretim biçimleriyle ekolojik yaşama pozitif katkıda bulunuyor hem de herhangi bir ithalata gerek kalmadan kendi kendine yetebiliyor. Ayrıca bu sektörün oluşumuyla insanlara yeni ve temiz iş olanakları ortaya çıkıyor.

Küçüleceğiz.

Dünyadaki mevcut siyasal düzenin yarattığı tüket-değiştir-yenisini al ekonomisi ülkelerin ekonomisinin sürekli büyümesini arzu ediyor. Halbuki bu alışkanlıklarımızla büyümeyi sürdürmek gelecekten yemek anlamına geliyor. Yazının başında da söylediğim gibi sadece bir tane dünyamız var ve bu dünyadaki kaynakların bir sonu var. Gezegenimiz alarm veriyor. Daha fazla üretim uğruna iklim değişiyor, sular kirleniyor ve tükeniyor. Her gün daha kötü bir hava soluyoruz. Bu tüketime dayalı ekonomi gelişmemiş ülkelerdeki insanları ucuz iş gücü olarak çalıştırıp ürettiği ürünleri gelişmiş ülkelerdeki insanlara pazarlayarak döndürmeye çalışıyor. O ülkelerdeki insanlar küçük yaştan itibaren her gün saatlerce çalışarak mutsuz bir şekilde yaşıyorlar. Ürünleri tüketen insanlar da tüketim toplumumun ortaya çıkardığı yalnızlık ve mutsuzluk ile yaşıyor. Her gün daha fazla insan daha fazla şey satın alıyor ve hiçbirimiz tükettiğimiz ürünlerin nerede nasıl üretildiğine bakmıyoruz. Oysaki satın aldığımız şeylerin kaçına gerçekten ihtiyacımız var?

Toptan bir şekilde tüketim ve üretim alışkanlıklarımızı değiştirirsek kendimize nasıl yettiğimizi keşfedeceğiz. Ve bu keşfi bir an evvel yapmazsak kaliteli bir hayattan uzak bir şekilde yaşayıp bizden sonrakilere de kendi ürettiğimiz kirli ve ağır yüklerimizi bırakacağız.

Yüzünü Güneşe, Toprağa, Yaşama Dön 🙂

Kaynakça;

https://www.epdk.org.tr/TR/Dokumanlar/Elektrik/YayinlarRaporlar/ElektrikPiyasasiGelisimRaporu

https://www.enerji.gov.tr/tr-TR/Enerji-ve-Tabii-Kaynaklar-Gorunumleri

https://www.odtumd.org.tr/dosyaArsivi/Etkinlik/TurkiyeninEnerjiGorunumu.pdf

https://www.mmo.org.tr/genel/bizden_detay.php?kod=46254&tipi=2&sube=13#.WFkbo1WLSM9

https://koop.gtb.gov.tr/haberler/almanyada-yenilenebilir-enerji-kooperatifleri

https://www.wwf.org.tr/ne_yapiyoruz/ayak_izinin_azaltilmasi/

https://yesilgazete.org/blog/2016/09/20/almanyada-enerji-donusumu-alper-oktem/

 

PAYLAŞ