Naci Sönmez; Eş Sözcüler olarak yargılandığımız davadaki savunmam

Öncelikle bugün burada, bir siyasi partinin Eş Sözcüsü ve bir yurttaş olarak, böyle bir iddianameyle ve böyle hukuk dışı suçlamalarla karşı karşıya kalmış olmaktan dolayı çok üzüntülü olduğumu ifade etmek isterim.

Neden bunu ifade ettim, çünkü 17 yaşında 12 Eylül Askeri darbesinin mağdur etmiş olduğu, genç yaşta 3 yılını hapishane de geçirmek zorunda kalmış, 20 yaşına kadar en ağır koşullarda yaşamış hatta Fatsa Belediye Başkanı (Fikri Sönmez) olan babasıyla aynı zindanlar da kalmak zorunda kalmış biri olarak bunları ifade ederek başlamak istedim.

12 Eylül 1980’de bile yaşamadığımız, tanık olmadığımız ağırlıkta bir siyasi operasyonla gözaltına alındık. Öncelikli olarak bu operasyon sırasında yaşadıklarından ötürü takip eden günlerde hayatını kaybetmiş olan annemi anmak isterim.

Operasyon sabahı yaşadıkları sonucunda 74 yaşındaki annem panik ataklı depresyona girmiş, büyük bir travma yaşamış ve gözaltından sonra bütün çabalarıma rağmen hayatını kaybetmiştir. Ne yazık ki çabam onu yaşamda tutmaya yetmemiştir. Kendisini burada rahmetle anmak isterim.

Adalet ve Kalkınma Partisi hangi yasalarla kurulmuşsa, Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi de aynı yasalarla kurulmuştur. Biz bu ülkede farklı yasalarla kurulmuş siyasi Partiler değiliz. Kaç oy aldığınızdan bağımsız olarak, aynı haklara sahip siyasi partilerden birine ve Eş Sözcülerine yapılan gözaltı operasyonunu mahkemenin özellikle dikkatine sunmak istiyorum.

Bir sabah saat 6.’da evlerimiz kar maskeli kişiler tarafından, lazer ışıklı tüfeklerle basılmış, özel harekât timleri tarafından kapımız kırılmaya çalışılmış, 74 yaşındaki annem dahil, iki çocuğum kafasına silahlar dayanmış, eşim ve ben yerlerde sürüklenmiş ve sonuçta bu şekilde gözaltı işlemine maruz kalmışız.

O gün emniyettekilere sonrasında çıkarıldığım savcıya da sordum bugünde soruyorum. Bu hangi hukuk içerisinde yapılmıştır? Evimize gelenler, İstanbul Emniyeti kimin evine gittiğini bilmiyor mu? Gazetecimidir? Akademisyenmidir? siyasi parti başkanımıdır? Teröristmidir? bununla ilgili bir hazırlık yapılmadan mı geliniyor?

90 dairenin olduğu bir site apartmanında sabaha karşı bütün komşularınız uyanmış, korku içinde cama çıkamaz durumda, dışarıda 8 tane akrep ve onlarca polis otosuyla araçların ışıttığı bir ortamda siteden çıkarılıyorsunuz? Biraz düşünmenizi ve anlamaya çalışmanızı isterim. Bunun tek bir amacı olabilir. Evet bunlar tehlikelidir, teröristtir, bu ülkede biz bunlara yaşam hakkı tanımayacağız, sizde bunları tanıyın ve dikkat edin mesajı verilmek istenmiştir.

Benim, sevgili Eş Sözcümüz Eylem Tuncaelli’nin ve burada şu anda yargılanmakta olan bütün parti eş başkanları ve Eş Sözcülerinin bu şekilde gözaltına alınmalarının şahsımızla alakalı bir şey olmadığını düşünüyorum. Bu aslında bu ülkede demokrasiden, insan haklarından, birey hak ve özgürlüklerinden yana olan bütün topluma yönelik bir saldırıdır.

Ben şahsen buradaki yargılanmamı bireysel olarak yargılanma olarak görmemekteyim. Burada demokrasi yargılanıyor, barış yargılanıyor. Savaşa karşı olmak gibi bir suç olabilir mi? Dünyanın hangi evrensel demokrasilerinde, nerede görülmüştür, savaşa karşı hareketlerin üzerine böylesine tanklarla toplarla, mitralyözlerle gidilmiş olsun. Eş Başkanları Parti Sözcüleri kafasına silah dayanmış olarak gözaltına alınmış olsun.

Biz bu durumu hangi ülkeye ve dünyaya anlatabiliriz. Türkiye’nin demokratik bir ulus olduğunu, demokratik bir devlet olduğunu kime nasıl anlatabiliriz.

Bu dava siyasi bir davadır. İddianamede hukukla ilgili en küçük bir emare bulamadım. 12 Eylül’de de yargılandığımı, 3 yıl içeride kaldığımı söyledim. O zamanda hukuksuz yargılandık. Ama o günlerdeki, savcıların bile 12 Eylül Askeri mahkemelerinin bile bir hukuk kuralı vardı. Delil arıyorlar, bir şekilde işi hukuka uydurmaya çalışıyorlardı. Yıllarca mahkemeler sürüyor, ifadeler alınıyor, tanıklar dinleniyordu. Ceza verecekleri sanıklara cezaları belli başlı hukuk üzerinden verme gayretleri vardı.

Yıllarca 12 Eylül sürecindeki hukuksuzlukları eleştirdik. Mücadele sürdürdük. Ama bugün o günleri aratacak uygulamalarla karşı karşıya kaldık. Yaşadıklarımıza bakın. 21. Yüzyılda nasıl bir ülkede yaşıyoruz. Nasıl bu hale geldik. İnsani ve vicdani bir durumla karşı karşıyayız. Savaş Karşıtı koordinasyonun basın toplantısına katılmakla bile suçlanıyorum. Orada savaşa karşı çıkmak insani ve vicdani bir duruştur demişim.

Bu cümlenin neresi terör örgütü üyesi olmayı ya da propagandasını yapmayı gerektiriyor. Ne diyecektik, savaşalım mı dememiz gerekiyordu. Türk silahlı kuvvetleri, bütün komşu ülke topraklarına girsin, yakalım, yıkalım ve oralarda yeni düşmanlıklar mı üretelim diyecektik. Olur mu böyle bir şey. Bunu nasıl vicdani olarak kabullenebiliriz. Bunu bir yurttaş olarak kabullenmiyorum.

Buradan hakkımda hükümde çıksa bile, nasıl 12 Eylül 1980’de 17 yaşında o süreçte boyun eğmediysem, bugünde eğmem. Demokrasi ve insan haklarını savunurken boyun mu eğeceğiz. Bizden istenen bu mudur. Bizi hukuk silahıyla mı vurmaya çalışacaklar. Hepinizden rica ediyorum, hepinizden şunu bekliyorum, gerçekten hukuk açısından bir karar verilecekse, bu insani ve vicdani duruşumuzun örgüt propagandası olarak değerlendirilmesi durumunu bir kez daha gözden geçiriniz.

Bunu gerçekten bekliyorum. Yoksa burada bu ifadeyi dahi vermeye gerek görmezdim. Bu kadar dil dökmez, cümle kurmazdım. Birde şurayı anlamanızı bekliyorum. Bir savcılık makamı düşünün. Bir siyasi partinin suç işlediğini düşünüyor ve o partinin tüzüğünü programını incelemiyor.

Bir kez baksa, Yeşiller ve Sol Gelecek Partisinin her türlü şiddete karşı bir duruşu olduğunu görürdü. Beşiktaş’ta çevik kuvvet polisine canlı bomba saldırısı yapıldığında ertesi gün, tereddütsüz bir şekilde bu bombalı bir terör saldırısıdır diye açıklama yapan bir partiden söz ediyorum. Biz eylemi kim yaptı hangi siyasi örgüt yaptı diye bakmayız. Eğer orada insani olmayan ve bütün yurttaşları hedef almış olan bir saldırı varsa biz onun karşısında duruş gösteren bir siyasi partiyiz.

Nasıl oluyor da böyle duruşlara sahip bir parti kolayca terör örgütü propagandası yapmakla suçlanabiliyor. Siyasi hayatımız barıştan yana, demokrasiden yana, insan haklarından yana geçti. Nasıl oluyor da terör örgütü propagandası yapmakla ve şiddet savunucusu olmakla suçlanabiliyoruz. Biz bu topraklarda şiddet son bulsun, barış kazansın diye siyaset yapıyoruz.

Bugün bu ülkede Adalet ve Kalkınma Partisi hangi haklara sahipse benim partimde o haklara sahiptir. Bu durumu ne bu operasyonlarla nede bundan sonra bize karşı yürütülecek başka operasyonlarda engellemek mümkün değildir.

Hepinizin vicdanına sesleniyorum. Bütün Türkiye toplumuna buradaki katılımcı olan dayanışma gösteren insanlar, kurumlar aracılığıyla seslenmek istiyorum. Bu ülkede ilk defa yargılanmıyoruz. Belli ki bundan sonrada yargılanmaya devam edeceğiz. Sonuçta eşitlik taleplerimiz, demokrasi kazanacak. Biz bunların bedelini ödeyeceksek ödeyeceğiz. Ortada hukuki açıdan cezalandırılmamızı gerektirecek bir durum yoktur. Davanın normal koşullarda düşmesi gerekir. Bu kadar insanın seferber olmasını, saatlerce bu salonlarda zaman öldürülmesini ve bu kadar kâğıt kırtasiye israfına gerek yoktur.

Gerçekten hukuku meşgul etmeye gerek yoktur. Bu ülkede uğraşılacak çok mesele var. Bu ülkede her gün suç işlenmektedir. Onlarla uğraşılması gerekirken burada biz hukuksuz bir şekilde yargılanmaktayız. Beratımı talep ediyorum. Artık bu vicdansızlığa ve insani olmayan duruma son verilmesini bekliyorum.

PAYLAŞ