Orman Yangınları ve İklim Krizi

(Yeşil Sol Bülten 2. Sayısı)

Dünyanın akciğeri olan ve küresel sera gazı salımının yüzde 30’unu tutan ormanlar cayır cayır yanıyor. Soyutlama düzeyinde ekosistemin normal döngüsü içinde sayılan orman yangınlarında bu yıl somut olarak olağanüstü bir artış gözlemleniyor. Avrupa Orman Yangınları Bilgi Merkezi’ne (EFFİS) göre Türkiye’de her yıl ortalama 20-30 bin hektarlık alan yanıyor (https://effis.jrc.ec.europa.eu/apps/effis.statistics.portal/seasonal-trend/NOTEU/TR). Ne var ki bu yaz %755’lik bir tırmanış ile 183 bin hektar ormanlık alan kül oldu. Yıllık ortalama 59 olan yangın sayısı şimdiden 200’ü aştı.
(NOT: Grafik buraya)
Yangın sayısı ve yok olan ormanlık alanlardaki olağanüstü artış sadece Türkiye’de değil sıcak Akdeniz Havzası ülkeleri ve ABD’nin California eyaletinde de görüldü. Soğuk hava koşulları ile anılan Kanada ve Rusya’nın Sibirya bölgesinde de orman yangınları ortalamanın çok üstünde gerçekleşiyor.
Yangınlar o anda meydana gelen ve kendi başına vahim olan can ve mal kaybı, biyoçeşitlilik yitimi ile hava kirliliği artışının da ötesinde havayı temizleyen ağaçların yok olması, toprağın su tutma özelliğini yitirmesi ve buna bağlı olarak sel olasılığının artmasına yol açıyor. Dahası yangınların neden olduğu karbondioksit salımı iklimi değişikliği krizini büyütüyor.
Aralık ayı sonrasında yaz mevsiminin başlayacağı Güney Yarımküre’de de benzeri bir tırmanışın yaşanacak olma olasılığı göz önünde tutulduğunda dünya ormanlık alanlarının ve bununla birlikte tüm canlıların ne denli büyük bir tehdit altında olduğu iyice belirginleşiyor.
Yangınları iklim krizi tetikliyor
Türkiye’de siyasi iktidarın orman yangınlarındaki olağanüstü artışı sabotaja bağlama girişimi asıl sorunun göz ardı edilmesine yol açıyor. Tabii ki ihmaller ve insan hataları söz konusu oluyor. Ne var ki orman yangınlarında asıl kritik etken olarak hava sıcaklığını tırmandıran ve artık kendi başına bir “kriz” olarak tanımlanan iklim değişikliği öne çıkıyor. 1850’den bu yana ortalama hava sıcaklığında 1,1 derecelik artış ve bunun da ötesinde her yaz yeni rekorlar kıran sıcaklıklar söz konusu. Geçen yılın rekoru bu yıl da aşıldı ve Temmuz ayında tarihsel düzeyde bir sıcaklık dalgası yaşandı.
İklim krizi; sıcaklık artışı, kuraklık ve haşere artışı ile ağaçların erken yaşlanması ve kurumasına neden olduğu gibi kuruyan otların ve dalların hızla tutuşmaya meyilli çalı-çırpıya dönüşmesine yol açıyor. Ayrıca artan rüzgâr hızı da yangınların yayılmasını kolaylaştırıyor. Yine iklim krizi yangın çıkma olasılığının yüksek olduğu dönemi uzatıyor.
Uzmanlar orman yangınları ile etkin mücadele için iklim krizinin mutlaka hesaba katılması gerektiğini önemle vurguluyorlar. İklim krizi ve yangınlardaki olağanüstü artışı karşılamak için orman bakımının uygun şekilde yapılması, imar ve amaç dışı kullanımın sınırlandırması gibi önleyici çalışmalar ile etkin söndürme planlarının devreye sokulması üzerinde duruluyor.
Güvenlik Bilimi ve Direngenlik Dergisi’nde Anne Ganteaume, Renaud Barbero, Marielle Jappiot ve Eric Maillé imzasıyla yayınlanan makalede iklim krizinin geldiği noktada Güney Akdeniz için yeni bir yangın önleme-söndürme modelinin hazırlanması çağrısı yapılıyor (https://www.sciencedirect.com/science/article/pii/S2666449621000013).
Yangınlar iklim krizini derinleştiriyor
Orman yangınlarındaki hızlı tırmanışın kökeninde iklim krizi yatarken bu yangınlar krizi daha da derinleştiriyor. Yangınlarla birlikte iklim değişikliğine neden olan karbondioksit salımı da olağanüstü artıyor.
Avrupa Copernicus Atmosfer Gözlem Hizmetleri’ne (CAMS – https://atmosphere.copernicus.eu) göre örneğin Sibirya’da süren yangınlar şu ana kadar 800 megaton karbondioksit salımına neden oldu. Bu miktarın dünyanın en büyük 6. kirleticisi olan Almanya’nın 2018’deki toplam sera gazı salımına eşdeğer olduğu göz önüne alınırsa yangınların iklim krizine ne denli etki ettikleri netleşir. Yine geçen yıl Avusturalya’da meydana gelen yangınların neden olduğu karbondioksit salımı ülkenin yıllık sera gazı salımının 1,5 katına ulaşmıştı. Akdeniz Havzası’nda 2003’te yaşanan orman yangınları sonucu gerçekleşen karbondioksit salımı bütün Batı Avrupa’nın o yılki sera gazı salımına eşit düzeyde gerçekleşti. Temmuz-Ağustos yangınlarının neden olduğu toplam salım miktarları henüz hesaplanmamış olmakla birlikte bu rakamın çok ama gerçekten çok yüksek olduğu tahmin edilebilir.
Bu kriz döngüsü kırılacak
İklim krizi ile orman yangınlarının karşılıklı etkileşimini de ifade eden “pozitif geri besleme döngüsü”nün kırılması için yukarıda belirtilen etkin önleme-söndürme çalışmalarına Türkiye’deki Saray-AKP-MHP siyasi iktidarının pek sıcak bakmadığı görülüyor. Binalar, ağaçlar ve canlılar sellere kapılırken üzerlerine çay atan, cayır cayır yanarken uçaklarla söndürmek yerine havadan seyreden, hatta nefret kusan, yeni imar-rant planları yapan, ormanları madenci şirketlerine leblebi gibi dağıtan ile iklim krizi ile etkin mücadele etmeyen, sera gazı salımlarını gereğince azaltmak yerine sürekli termik santraller kuran aynı iktidar.
İklim krizinin insan faaliyetleri sonucu meydana geldiği yani bu işte hepimizin parmağı olduğu tümüyle doğru olmakla birlikte dünyanın en zengin yüzde 1’inin en yoksul yüzde 50’sinin iki katı oranında sera gazı salımına neden olduğu gerçekliği de önümüzde duruyor. Bu iktidarın kirletici varsılların çıkarını gözeten ve acı sonuçlarını yaşadığımız siyaseti yerine ekosistemle uyumlu bir yaşam öngören politikaların hayata geçirilmesi bir opsiyon değil bugün ve gelecekte yanmamak, kirlilik ve sellerde boğulmamak ve hatta sadece var olmak için bir zorunluluk oluşturuyor. Bu konuda gereken çabayı göstermek biz ekoloji aktivistlerine ve tüm yaşam savunucularına düşüyor.

PAYLAŞ