Sivas Katliamının üzerinden 28 yıl geçti. 2 Temmuz 1993’te Madımak Otelinde insanlarımız, canlarımız katledildi. Ne yazık ki Sivas katliamı, bu topraklarda insanlığa karşı işlenmiş suçların ne ilki ne de sonuncusu oldu.
28 yıl önce yaşanan Madımak vahşeti, Çorum ve Maraş katliamlarının devamı olarak gerçekleşti; sonrasında bunu Gazi Mahallesi katliamı izledi. Bunlar, daha sonra benzerleri Roboski’de, Suruç’ta, 10 Ekim’de Ankara’da yeniden karşımıza çıkan katliamcı zihniyetin hayata geçirdiği insanlık suçları zincirinin birer halkaları oldu. Katliamların hesabı sorulamadıkça işlenen suçlara yenileri ekleniyor. Maraş ve öncesindeki katliamların hesabı sorulabilseydi Sivas Katliamı yaşanmazdı. Sivas’ın da hesabı sorulamadı ve onun ardından faili meçhuller, gözaltında kayıplar geldi, Roboski Katliamı geldi. Gezi direnişinde öldürülen Aleviler geldi. Kalekolların yapımını durdurmak isterken öldürülen Kürtler geldi.
Benzerlerinde olduğu gibi Sivas katliamından sonra da, işlenen suçlar tüm boyutlarıyla etkili bir şekilde soruşturulmadı, bazı failler ve gerçek sorumlular bulunup, yargı önüne çıkarılmadı. Bütün bunlar yaşanan acıların daha da artmasına yol açtı. Fail ve sorumluların korunması, cezasızlık politikasının bir yansıması olarak gerçekleşti. Tekçi iktidar tarafından araçsallaştırılan yargı eliyle katliam davasına ilişkin yargılamalar uzun yıllara yayıldı ve sonunda önemli bir kısmı “zaman aşımı” gerekçe gösterilerek cezasızlıkla sonuçlandı.
Yasalarımızda insanlığa karşı işlenmiş suçlarda zaman aşımı olmayacağı yönünde hüküm bulunmasına karşın Sivas Katliamı, bu kapsamın dışında bırakıldı ve katliam suçluları açık bir şekilde korundu. Yıllarca “firari” oldukları söylenen katliam sanıklarından bazıları kamu kurumlarında işe yerleştirildi, yurt dışında olduğu söylenerek kırmızı bültenle arandığı iddia edilen bir sanık da Sivas’ta Emniyet Müdürlüğüne 500 metre mesafedeki evinde adalete hesap vermeden hiç yargı önüne çıkmadan kalp krizi sonucunda öldü. Katliam suçluları göz göre göre korundu ve ceza almalarının önüne geçildi.
Katliamın son sanıklarıyla ilgili olarak süren dava da zaman aşımına uğratıldı ve böylece cezasızlık kuralı bir kez daha uygulanmış oldu. Öte yandan Sivas katliamı yargılamalarında “yargısal sürecin etkisiz olduğu” belirtilerek 2014 yılında Anayasa Mahkemesine yapılan bireysel başvuru yedi yıl boyunca hiçbir işlem yapılmadan bekletildi. Yedi yıl önce yapılan bu başvurunun 29 Haziran Salı günü Anayasa Mahkemesinde görüşülmesi beklenirken yine ileri bir tarihe ertelendi.
Üzerinden 28 yıl geçmiş olsa da acımız taze, öfkemiz büyüktür. Katliamları lanetlemek, kaybettiklerimizi anmak çok anlamlı olsa da devam eden bu gidişi durdurmak için artık yeterli değil. İnsanlık tarihine birer kara leke olarak geçen bu ve benzeri tüm katliamları durdurmak ve tekrarlanmasını önlemek için somut adımlar atmak gerekir. Bu adımlardan ilki, tekçi anlayışla yönetilmekte olan devleti yakın tarihte işlenmiş bütün insanlık suçlarıyla yüzleşmeye zorlamak ve her ne pahasına olursa olsun bu yüzleşmenin gerçekleşmesini sağlayabilmektir. Bunun ardından, benzeri katliamların ve insanlık suçlarının tekrarlanmaması için adil, demokratik, çoğulcu ve katılımcı bir düzeni inşa etmek demokrasiden yana olan hepimizin temel görevidir.
Yeşil Sol Parti olarak Sivas’ta Madımak Oteli’nde 2 Temmuz 1993’te katledilen canlarımızı saygıyla anarken, onlara demokratik, barışçı ve doğa dostu bir ülke yaratma sözümüzü bir kez daha tekrarlıyoruz.
Tüm halkların özgür, tüm inançların eşit olduğu bir dünya için mücadelemizi kararlılıkla sürdüreceğiz!
Yeşil Sol Parti Eşsözcüleri
Ayşe Erdem ve İbrahim Akın