Naci Sönmez: Toplumun vicdanı öldürülmekte!

13076842_10207281681377842_2313824970716655743_nToplum olarak büyük bir travma yaşıyoruz!

Ölümlerin kanıksanmış olduğu, yaşam hakkının yok edildiği bir coğrafyada ateş çemberi içindeyiz. 21. Yüzyılın en kanlı savaşı ülkemizin sınır ötesinde cereyan etmekte, bütün uluslararası emperyal güçlerin yakın geleceğe dair hedefleri bu bölgede kanlı bir savaşa neden olmaktadır.

Ülkemizin içinde ise, demokrasi ile aşabileceğimiz Kürt meselesi, sorunu çözmekten yana olmayan geleneksel devlet aklının sonucunda kanlı bir çatışmaya dönüşmüş durumdadır. Demokratik geleceğimizin yok edilerek, tipik bir Ortadoğu ülkesi haline dönüşerek, Türkiye’nin bugüne kadar biriktirilmiş olan demokratik değerleri bu vesileyle bir çırpıda yok sayılmaktadır.

Ne gariptir ki; yakın geçmişimizde geleneksel devletin kurumları tarafından hedef alınmış olan, inançları ve tercihleri dolayısıyla çeşitli baskılara muhatap olmuş olan ve mağdur edilmiş olan kesimlerin sözde sözcüsü ve siyasi temsilcisi olan bir partinin 14 yıllık iktidarında, toplum olarak demokrasiden uzaklaşan bir yönetim anlayışına şahitlik etmekteyiz.

İktidarından önce, başörtüsü yasağından, 28 Şubat uygulamalarına kadar birçok baskı ile karşılaşmış, aynı zamanda iktidar olduktan sonra siyaset alanından tasfiyesi için girişimler yapılmış olan bu kesimin karşı karşıya kalmış olduğu duruma, bu ülkenin vicdan sahibi, demokrat, solcu, sosyalist kesimleri yüksek sesle itiraz etmiş ve demokrasiden yana tavır almışlardır.

Her defasında, mağduriyet durumunu kullanmayı becermiş olan, uğradıkları mağduriyeti siyasete tercüme etmeyi başarmış olanların bugün, büyük bir öfkeyle, kinle ve şiddetle mağduriyet yaratıyor olmalarını sadece şizofrenik bir durum olarak anlamak mümkün değildir.

Yakın siyasi geçmişimizden bilindik olan bir yoldan gidilmekte olunduğunu, iktidarı elinde tutanın egemenliğini daimi kılmak adına dikta yönetimine teşne olduğunu, bu ülkenin vicdan sahibi insanları bilmektedirler. Geçmişten farklı olan, tekçi, Kemalist iktidar bloğuna, muhafazakar ve islami bir politik öznenin dahil olduğunu görmekteyiz.

Bugün iktidar tarafından yaşam alanları saldırıya tabi tutulmakta, yaşam hakkı yok edilmekte, muhalif kesimler sindirilmek, baskı altına alınmak yoluyla, zaten sorunlu olan kısmi demokratik ortam tümüyle yok edilmek istenmektedir. Başkanlık etrafında şekillenecek olan bir anayasa değişiklik paketi topluma dayatılmak yoluyla, siyasal kutuplaşma derinleştirilmeye, iç çatışma koşullarının şartları olgunlaştırılmaya çalışılmaktadır.

Aslında bu şekilde toplumun vicdanı öldürülmektedir.

Demokrasi farklı kesimlerin, farklı renklerin bir arada, barış içinde yaşayabildikleri bir rejimdir.

Demokratik ülkelerde, halkın oylarıyla seçilmiş olanlar, topluma tepeden bakmazlar, toplumu tehdit etmezler ve farklılıkları düşmanlaştırarak, ayrışmayı derinleştirmezler.

Her gün televizyon ve gazetelerden, farklı olana saldırarak, avazı çıktığı kadar bağırarak, toplumu korkutmaya çalışmazlar. Aksine, almış oldukları oyun gereğini yaparak, farklılıkları bir arada barış içinde yaşatmanın siyasetini yaparlar.

Bugünkü iktidar, bugün mücadele ettiği, yok etmeye çalıştığı muhalifleri ile empati yapmaktan uzaktır. Aslında muhaliflerini bırakın, kendisi ile de empati yapmaktan uzak bir zihniyetin esiri olmuştur. Kendisi ile empati yapsa, bir dönem rejimin baskıları üzerindeyken, baş örtüsü nedeniyle üniversitelere alınmayan genç kadınları, yaşam biçimi farklı olduğu için kamudan uzaklaştırılan insanları hatırlar ve o dönem bunlar yaşanırken, farklı ses veren aydınların, demokratların ve liberallerin bugün ne demek istediklerini anlamaya çalışırdı.

Bugün iktidarın diktatörlük iştahı o denli kabarmıştır ki, adeta gözleri körelmiş, geçmişe dair hafızası silinmiş halde yol almaya çalışmaktadır. Ne olursa olsun, her şart altında bu toplumun bir vicdanı olduğunu bilerek, kendisine uzun yıllar iktidar fırsatı veren kitlelerinde vicdani bir refleks verme ihtimalini gözeterek, bugün bu fütursuz saldırısını o nedenle toplumun vicdanını tahrip edecek bir çılgınlıkla yapmaktadır.

Yoksa bugün yaptıklarını başka türlü açıklamak mümkün değildir.

Ülkenin bir bölgesinde artık yaşamdan söz etmek mümkün değildir. Bu durumu  normal şeyler olarak anlatmak başka nasıl izah edilebilr ki? Halkın oylarıyla seçilmiş olanları, Belediye yöneticilerini, milletvekillerini hiçbir evrensel hukuk kuralı gözetmeden tutuklamak başka türlü nasıl anlatılabilir ki?

Yüzün üzerinde gazeteci bugün cezaevinde. Şu ya da bu sebeple, farklı görüşten oldukları ve iktidarı eleştirdikleri için, toplumun dikkatini çekecek yazılar yazıp kimi sosyal, siyasal ortamlarda bulundukları gerekçe gösterilerek, terörist muamelesi yapılarak yargılanmaktadırlar. Her şey, Cumhurbaşkanı ve Hükümetin iki dudağı arasındadır.

Bu ülkeyi yönetmek üzere sorumluluk alanlar, mahalle kahvesinde konuşur gibi, bütün Dünyaya meydan okumaktadır. Bu davranışın normal olmadığını bilerek ve bütün Dünya tarafından utanç vesilesi olacak olayların yaşandığı bir ülkede yaşıyor olmanın üzüntüsünü yaşayan milyonlarca insan büyük bir çaresizliğin ve umutsuzluğun eşiğindeler.

İşte bu anlamda da toplumun vicdanı her gün onlarca kez bu şekilde de öldürülmektedir.

Şimdi bu sürekli toplumu kutuplaştırarak egemenliğini kalıcı kılmaya çalışan anlayışa karşı, uzlaşma ve müzakere diliyle siyaset yapacak bir akla her zamankinden daha çok ihtiyacımız bulunmaktadır.

Rejimin değişikliği hedeflenmekte ve bunun için milliyetçi, muhafazakâr bir cephe inşa edilmek istenmektedir. Bunun karşısında evet, sistem değişikliğine ihtiyaç olduğunu güçlü bir şekilde ifade eden, ancak bunun bütün toplumsal kesimlerin ihtiyacına yanıt verecek bir anlayışla yapılması gerektiğini anlatan güçlü bir siyasi akla ihtiyacımız bulunmaktadır.

O nedenle önümüze gelecek referandum sürecini bu muktedirlerin istediği zeminden değil, toplumun öldürülmek istenen vicdani zemini üzerinden karşılamak ve bunun politik aklını oluşturmak göreviyle karşı karşıyayız.

Mesele, Cumhurbaşkanına karşıtlık siyasetiyle sınırlı olmayan, geleceğimizi belirleyecek bir rejim değişikliğine önem veren bir çerçeveyi tayin etmektir. Bunun yolu, 12 Eylül anayasası ile bu milliyetçi, muhafazakâr rejim arayışının anayasası arasında tercihe zorlanmayan, kendi geleceğimizi ve demokratik Türkiye mücadelemizi anlamlı kılacak bir politik öncelikler manifestosunu toplumun önüne koymaktır.

Yani, öldürülmek istenen toplumsal vicdanı uyarma ve harekete geçirme görevi önümüzde durmaktadır. Bir çıkış olacaksa, bu çıkış buradan olabilir.

 

PAYLAŞ