ÜZGÜNÜZ,ÖFKELİYİZ,UMUDU BÜYÜTÜP YENİYİ İNŞA ETMEKTE KARARLIYIZ

Ortak evimiz dünyamız savaşlar, ürettiğimiz değerlerin adil paylaşılamamasından doğan ekonomik krizler, kâr, hırs, güç, rekabet ilişkileri ile sarmalanmış iklim krizi ve ekolojik krizlerle baş başa kalmış durumda. Her sorun karşısında içine kapanarak, sağcı, militarist, eril bir dil üreterek baba, koca, aile, devlet metaforlarıyla kendini yeniden üreten ideolojik ve kültürel hegemanya içindeyiz. Kendinden başkasını yok sayan ırkçılık, nefret, ayrımcılık politikaları ile boğuluyoruz.

Doğa, kadın ve emek, kapitalist sistemin sömürü ve yağma düzeninde yöneldiği bitip tükenmez gördüğü “kaynakları” bugün hiç olmadığı kadar tükendi ve nefessiz kaldık. Kapitalist sitemin, üstelik kendi yıkımı bu denli yakın görünürken,  neden olduğu daha ağır toplumsal yıkımlara üzülerek tanıklık ediyoruz. Yıllarca ekolojik yaşam döngüsüne aykırı yürütülen politikalar neticesinde doğal afetlerin çok daha yakıcı, yıkıcı olduğunu görmekteyiz. Ayrımsız tüm ülkeleri vuran Covid-19 salgını ile üç yıldır nasıl baş edeceğimizi bilemezken yangınlar, seller, kuraklık, hastalık ve depremler can almaya devam ediyor. Halk için felaket olan sistemin devamını sağlayanlar için “fırsat” “bulunmaz nimet” kategorisinde.

En son ülkemizde yaşanan 06 Şubat 2023 tarihli depremlerde  resmi rakamlara göre ne yazık ki 45.000’in üzerinde insanımız yaşamını yitirdi. Türkiye’nin 11 ilinde yaşam adeta durmuş vaziyette. Yıkılan bina sayıları ve yaşamını yitiren insan sayısı düşünüldüğünde bugüne kadar tek bir istifanın dahi olmaması, eril iktidarın bir başka tezahürüdür. Nitekim en başat sorumlulukların yaşadığımız afeti kadercilikle açıklama çabası en basit tabiriyle gayri ahlakidir. Siyasi ahlakın, politik etik kuralların ülkemize teğet dahi geçmediğini görmekteyiz.

Yaşanan her bir kaybımızın hesabını birlikte soracağız. Yaşadığımız derin acıya karşın örgütlü olmanın, dayanışmanın en güzel örneklerini de yine bu süreçte gördük. Başta kadın örgütleri olmak üzere, sivil toplum örgütlerinin, hak arama örgütlerinin, hukuk örgütlerinin ilk andan itibaren deprem bölgelerinde varlığını göstermesi toplumsal dayanışmanın önemini bir kez daha ortaya koymuştur. Aynı dayanışma ve barış dilinin siyaset düzleminde de geliştirilmesi için kadınlar ve lgbti+’ları gözeten bir duruş sergilenmelidir. Siyasal ve yönetsel mekanizmaların hepsinde temsil, karar verici, uygulayıcı ve danışma mevkilerinde yer almamız ve buralarda kendi dilimizi kurmamız gerekmekte.

Yaşanan felaketin ardından enkaz altında kalan hükümetin kendisidir. Şehirlerin yıkıldığı, halkın günlerce enkaz altında canlı bir şekilde yaşama tutunmayı beklediği bir süreçte iktidar Ankara’dan bir adım öteye gidememiştir. Korumasız bir şekilde dolaşamayan, koltuklarından saraylarından, köşklerinden ötesine geçemeyen siyasetçileri bir grup yandaş ile hiç acımadan gösterilerine alet ettikleri sahipsiz çocuklarla görebiliyoruz. Ordu, Kızılay, AFAD gibi şiddet ve kazanç meselelerinde uzmanlaşan kurumların gerçek işlevi kendilerine en çok ihtiyaç duyulduğunda, can kurtarma, yaşatma dönemlerinde ortaya çıktı. Yaşam hakkını korumayı bırakın, yaşam hakkını önceleyen bir bakış açısıyla hareket etmeyen iktidarın 20 yıllık hükümet döneminin sonucunda enkaz altında anadili ile yardım isteyemeyen insanlardan tutun, cinsel yönelimi nedeniyle sessiz kalmayı yeniden yaşamın yolu olarak tercih etmek zorunda kalan insanlar kader değil düşman hukukunun sonucudur. Bu politikanın sonucu olarak depremin ilk günlerinde paramiliter güçler ortaya çıkıp mülteci ve yoksun depremzedeleri avlama peşine düşebilmiştir.

Deprem bölgelerinde gönüllülerin dayanışmasıyla yaşama tutunmaya çalışan depremzede  sesiyle bir kez daha sesimizi yükseltiyoruz;

“ YOKTUNUZ, YOKSUNUZ, YOK OLACAKSINIZ!!!”

Sadece deprem bölgesinde değil, kadınlar şiddete uğrarken, çocuklar yaşamını yitirirken, halk her geçen gün yoksullaşırken, insan hakları her gün ihlal edilirken de YOKTULAR.

Yaşanan felaketten sonra seferberlik ilan etmesi gerekenler en iyi bildiği OHAL’İ ilan ettiler. Kentlere girişleri yasaklamak, kolluk güçlerini yardıma koşanların peşine takmak, yardımlara el koymak, internet erişimini kesmek pratikleri ile kendini gösteren OHAL kararı ile birlikte dilediği gibi hareket etmeyi hedefleyen iktidarın hayalleri kadın öncülüğündeki halk gücü karşısında suya düşmüştür. İktidar parti temsilcileri ağızlarında eril küfür, hakaret ve aşağılamalarla dolaşırken, depremzedeler dayanışmak için karşısında devleti değil yine halkı görmüştür. Yıllardır büyüttüğümüz toplumsal dayanışmayı bugün halkın iktidarı ile taçlandırma zamandır. Göz göre göre ölüme, soğuğa, açlığa terk edilen milyonlarca insan gerçeği, çok şeyi değiştirecek. Halktan aldığını halka satan çürümüş kurumların varlığı çok şey değiştirecek. Deprem bölgelerinde halkla dayanışmak yerine üzerlerinden atamadıkları kibirle sadaka dağıtanların varlığı çok şey değiştirecek.

DEĞİŞİMİN LOKOMOTİF GÜCÜ DE KADINLAR OLACAK.

Savaş, afet gibi olaylardan en ağır etkilenenler kadınlar ve çocuklardır.  Bugün depremin yaşandığı şehirlerde de depremin, ekonomik, sosyal, toplumsal bütün sonuçlarından öncelikle kadınlar etkilenmektedir. Pandemi sürecinde kadınları hapseden evleri şimdi de başlarına yıkıldı. Ekonomik üretimleri, piyasa dışı görünmez emeği, ağır bakım emeği ve duygusal emeği ile özgür iradesi sınırlandırılan kadınlar şimdi de korunaklı barınaklarından yoksun, acı ve üzüntü yükleri ile de başa çıkmaya çalışmakta, etrafındaki eş dost, akrabasının yaşam dayanağı olmaktadır.  Türkiye’de deprem bölgesindeki kadınlar, afet koşulları nedeniyle, toplumsal cinsiyet temelli şiddete karşı daha da korumasız durumdadır.  Ancak bu zorlu koşullarda dahi umudu büyüterek yaşamı yeniden kurmaya çalışanlar kadınlardır. Bu ruhla karşıladığımız 8 Mart Dünya Kadınlar gününe doğru giderken, Türkiye’nin dört bir yanından yükselen değişimin gücüyle yeniyi inşa edecek, kadın birlikteliğini büyüteceğiz. Bu nedenledir ki bu yıl Türkiyeli kadınları bir araya getirecek olan 8 Mart, eşitsizliğe ve cinsiyetçiliğe karşı, eril tahakküme ve doğa talanına karşı,  kadınların isyanının adıdır.

Kadına yönelik gerçekleşen şiddetin göstergesi yalnızca öldürülen ve istismar edilen kadın sayısındaki artış değil, kadınların göz göre sokak ortasında, vahşice öldürülmesi sistemin kadına bakış açısını da ortay koymaktadır. Biz Yeşil Sol kadınlar, tarihimizden devraldığımız miras ve bütün dünyada mücadele eden kadın yoldaşlarımızdan aldığımız güçle; eril düzene, kadın katliamlarına, savaş politikalarına, cinsiyetçi uygulamalara, cinsel istismara ve doğanın talanına karşı mücadele ettik ve etmeye devam edeceğiz.

Yasama, yürütme, yargı dâhil bütün yetkilerin ve gücün tek bir kişinin elinde merkezîleşmesinin ağır sonuçlarını yaşadığımız bugünlerde, çoğulcu, eşitlikçi, özgürlükçü yeni yaşamın inşasını kadın eliyle kuracak, eril iktidara son vereceğiz. Evimizden, sokağımızdan, mahallemizden başlayarak emeğimizi yağmalayan, sesimizi kısan, bedenimizi köleleştirenlere karşı birbirimizin elinden tutup güçleneceğiz.

Patriarkanın esas savunucusu konumunda olan, kadınların bütçe hakkını, ekonomik ve sosyal haklarını, çalışma haklarını, emeğini ve açıkça kadınların varlığını yok sayan AKP-MHP iktidarına gereken dersi kadınlar olarak biz vereceğiz. İşimiz, aşımız ve ekonomik haklarımız için ekoloji için mücadeleyi omuz omuza, cesaretle sürdürmeye, yılların emeği ile elde ettiğimiz kazanımlarımızı, yaşam alanlarımızı, doğayı ve hayvan haklarını savunmaya devam edeceğiz.

Yeni yașamı biz kuracağız; hayatımız, özgürlüğümüz, geleceğimiz hakkında söz söyleyen biz olacağız. İstanbul sözleşmesini savunacak, tek adam rejimi tarafından iptal edilmesini kabul etmeyeceğiz. Kadınlara, LGBTİ+’lara eşitsizlik, adaletsizlik, ayrımcılık üreten politikaları, hukuku, kamu hizmetlerini değiştirmeye ve bu alandaki sınır tanımayan mücadeleye katkı koymaya devam edeceğiz.

Kayıt dışı, güvencesiz, geçici işlerde çalışan emekçilerin sesi yine kadınlar olacak. Tarlada mevsimlik işçinin sesi biz olacağız. Cezaevinde çıplak aramaya maruz bırakılan kadın tutsağın sesi biz olacağız. Cezaevinde çocuğu ile birlikte yaşamak zorunda bırakılan kadının sesi biz olacağız.

Kadın öncülüğünde, kadın ittifakını kuracak barış ve özgürlüğü tüm halklara armağan edeceğiz. Tüm dünyada ve Türkiye’de 8 Mart’ta sokaklardan, fabrikalardan, deprem bölgelerinden sesimizi yükselteceğiz. Gülüşlerimizle kaybettiklerimizi yeniden kuracağız.

Yaşasın Kadın Dayanışması,

Yaşasın 8 Mart,

Bijî Berxwedana Jinan

Bijî 8ê Adarê!

Mara Hara Hurriya

Jin Jiyan Azadî

YEŞİL SOL KADINLAR

PAYLAŞ