Grup Başkanvekillerimiz Meral Danış Beştaş ve Saruhan Oluç, bağımsızlık ve tarafsızlık niteliğini yitirmiş olan yargı erkinin aynı zamanda adları suça karışmış kimselerle olan açık bağlantılarının tespiti ve baktıkları davalardaki tarafgirliklerinin neden olduğu mağduriyetlerle kamusal zararın araştırılması amacıyla Meclis Araştırması açılmasını istedi.
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞI’NA
Yargı organlarına yönelik siyasi müdahale ve kadrolaşma tartışmaları ile birlikte bazı yargı mensuplarının, suç örgütlerine mensup kişilerle adlarının anılması, bazılarının bizzat suç örgütleri içerisinde yer aldığına dair bilgilerin ortaya çıkması, ancak buna karşın HSK’nin bahse konu yargı mensuplarına dair yaptırım uygulamaması vahim tartışmaları beraberinde getirmiş, söz konusu yargı mensuplarının baktıkları davaların da hukuki olmayan niteliğini netleştirmiştir. Bu bağlamda, bağımsızlık ve tarafsızlık niteliğini yitirmiş olan yargı erkinin aynı zamanda adları suça karışmış kimselerle olan açık bağlantılarının tespiti ve baktıkları davalardaki tarafgirliklerinin neden olduğu mağduriyetlerle kamusal zararın araştırılması ve bundan kaynaklı sorunların tespiti amacıyla Anayasanın 98 inci İçtüzüğün 104 üncü ve 105 inci maddeleri gereğince ekte sunulan gerekçe çerçevesinde Meclis Araştırması açılmasını arz ederim. 15.09.2023
GEREKÇE
Yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı; işlevini yerine getirirken, herhangi bir tarafın, herhangi bir nedenle doğrudan veya dolaylı bir biçimde kısıtlama, etki, teşvik, baskı, tehdit ve müdahalesine maruz kalmaması halidir. Ancak özellikle 2010’lu yılların başından itibaren yargının bağımsız ve tarafsız davranmadığının defalarca altı çizilmiş; siyasi talimatlar üzerine açılan davalar, bunun açık izahı olmuştur.
AKP Genel Başkanı Erdoğan’ın ‘yargıdaki vesayeti kaldıracağız’ şiarının; yıllar sonra ‘yargıdaki vesayeti bizim iktidarımız üzerinden teşkil edeceğiz’ anlayışı anlamına geldiği, mevcut yargı pratikleri ile ortadadır. Kuşkusuz yargı organlarında görev alacak yargı üyelerinin nasıl seçildiği ilkin 17-25 Aralık operasyonları sırasında açığa çıkmış, ses kayıtlarında hangi hakimin hangi merciye hangi saikle getirildiği anlaşılmıştır. Bu sırada 166 hakimin bir anda görev yerlerinde değişiklik yapılmıştır. 15 Temmuz Darbe Girişiminin ardından ise 5000’e yakın hakim ve savcı görevlerinden ihraç edilmiş, bir kısmı ise tutuklanmıştır.
2016 yılında yargıdaki ihraçlardan sonra Adalet Bakanlığı 15.000 hakim ve savcı atamış; Anayasa değişikliği ile HSK’nin yapısı tamamen değişmiş, kamuoyunca bilinen AKP’li isimler Kurul üyesi seçilmiştir. Diğer yandan pek çok yargıç ve savcının cemaat yahut organize suç örgütleriyle ilişkilerine dair beyanatlar ortaya çıkmıştır.
Bunun son örneği önceki dönem İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’ya yakın olduğu iddia edilen ve tutuklanan Ayhan Bora Kaplan’ın Emniyet’te alınan ‘kayıt dışı ifadesinde’ yüksek bir yargı mensubuna Ankara Çayırbaşı’nda villa ve bir ev aldığını söylemesi ile ortaya çıkmıştır. Tutuklanan organize suç örgütü lideri Ayhan Bora Kaplan’ın, lüks bir villa ile otomobil hediye ettiğini söylediği Ankara Başsavcısı iken Yargıtay üyesi seçilen Yüksel Kocaman ise iddiaları reddetmiştir. Kaplan ile bir kez görüştüğünü açıklayan Kocaman, bu iddiaların Süleyman Soylu’ya yönelik bir operasyon olduğunu ifade etmiştir.
Esasen bu konuda bir yorum yapmış olması ve bu durumu eski bakana karşı bir operasyon olarak nitelendirmiş olması dikkat çekicidir. Zira Cumhuriyet Başsavcısının, şayet ifadeye çağırmadı ise neden görüştüğü hususu muğlak kalmıştır. Bir yargı mensubunun adı suça karışan bir kişi ile dava dışı görüşmesi sorgulanmaya muhtaçtır.
Üstelik Yüksel Kocaman’ın daha evvel de, özel bir helikopterle gittiği Bodrum’da yaptığı lüks tatille ve AİHM tarafından Selahattin Demirtaş lehine ihlal kararının verildiği günün akşamı Cumhurbaşkanının talebi ile Saray’da yaptığı görüşmeyle gündeme gelmiş olması soru işaretlerini artırmaktadır. Diğer yandan Yüksel Kocaman, HDP’li milletvekillerinin davalarının tevzi edildiği bir savcı olarak da sıklıkla gündeme gelmiştir.
Geçtiğimiz senelerde de buna benzer ilişkiler ortaya çıkmıştır. Kendilerini “Derin devletin ticari istihbarat” ayağı olarak tanıtarak dolandırıcılık yaptıkları öne sürülen ‘Atadedeler’ çetesine yönelik soruşturmada gözaltına alınan ve Kobani Davası baş hâkimi olarak bilinen Bahtiyar Çolak’ın ev hapsine alınmış olması, hakimlikten istifa etmek zorunda bırakılması; Ankara 2. İdare Mahkemesi Başkanı iken Danıştay üyesi yapılan yargıç Esat Toklu’nun organize suç örgütleri ile birliktelikleri, Sezgin Baran Korkmaz ile yaptığı görüşmeler dikkatle incelenmesi gereken meselelerdir.
Bu konulara dair daha evvelki araştırma taleplerimiz reddedilmiş, bu yargı mensuplarının derin ilişkilerine dair haberler ise geçiştirilmiştir. Tüm bu durumlar hukuk güvenliği ilkesini zedeleyen önemli hadiselerdir.
Halihazırda isimleri geçen yargı mensuplarının hatalı ve hukuk dışı kararlara imza attıkları da çeşitli örneklerle sabittir. İktidar tarafından belirlenen üyelere sahip HSK’nin ise bu konuda bir tavır göstermemesi ve söz konusu yargı mensupları hakkında işlem yapmaması meselenin vahametini ortaya koymaktadır.
Yargı bağımsızlığı, tarafsızlığı ve hukukun üstünlüğü ilkesi bir toplumun ana damarıdır ve bu damarın kesilmesi halinde adaletten söz etmek mümkün değildir. Adaletin tecelli etmediği, yargıya olan güvenin hiç kalmadığı bir aşamada bir toplumdan söz etmek de mümkün değildir. Kritik davalarda görev almış mensuplarının çete benzeri mafyatik yapılarla ilişkilerine dair iddialar oldukça ciddi iddialardır ve adalete olan güveni sarsıcı gücü büyüktür. Bu bahisle bir komisyon eliyle bu iddiaların araştırılması, bu yargı üyelerine tevzi edilen dava ve soruşturmaların ortaya çıkarılarak buna dair yeniden yargılama meselesinin değerlendirilmesi ve alınacak önlemlerin tespiti için Meclis Araştırması talep etmek gerekmiştir.
15 Eylül 2023