Yeşil Sol Parti Meclisi Sonuç Bildirgesi

Parti Meclisimiz 12.04.2020 tarihinde videokonferans yoluyla toplanmış ve aşağıdaki sonuç bildirgesini kamuoyuyla paylaşmaya karar vermiştir.

Yeşil Sol Parti Meclisi Sonuç Bildirgesi

İçinde bulunduğumuz pandemi sürecinde yaşananlar neo-liberal düzenin toplumun ne kadar aleyhine olduğunu ortaya çıkarırken otoriter, totaliter ve faşizan iktidarların emek karşıtı yüzlerini dışa vurmalarına neden olmuştur.

Dünyanın en zengin, en güçlü bilinen ülkelerinde bile sağlık sistemlerinin neo-liberal politikalar nedeniyle yetersizleştiği açıkça görülmüştür. Neo-liberal hükümetlerin “önce sermaye” diyen yaklaşımları nedeniyle salgının kontrolsüz şekilde yaygınlaşmasının önü alınamamıştır. Bu durum sağlık sistemi üzerindeki yükü arttırmış, doktorlar kimin öleceğini tercih etmeye zorlanmışlardır. Bu düzenden kurtularak insanı ve doğayı esas alan yeni bir düzen kurmanın zorunlu olduğu bir kez daha görülmüştür.

Bu süreç toplumsal dayanışmanın vazgeçilmezliğini bir kez daha gözler önüne sermiştir. Neo-liberal politikalar karşısında herkese eşit kamusal sağlık hakkı olmak üzere sosyal devlet politikalarının ne kadar önemli olduğu tartışmasız bir şekilde açığa çıkmıştır. İnsanlar ortak sorun etrafında ortak davranış içine girerek yaşanan sıkıntıları atlatmaya ve birbirlerine destek olmaya gayret etmektedir.

Pandemi süreci yıllardır dile getirdiğimiz ekolojik tahribatın ve iklim krizinin ne kadar gerçek olduğunu bir kez daha ortaya koyarken, bundan kurtulmanın da mümkün olduğunu açıkça göstermiştir. 2020’nin uzun süredir ilk kez emisyon oranlarının %4 ila %10 arasında düşeceği bir yıl olacağı çeşitli kurumlar tarafından belirtilmektedir. Bunun nedeni araçların, uçakların ve fabrikaların durmasıdır. Bu, geri dönülmez noktaya gelmeden önce doğanın bize verdiği bir uzatmadır. İnsanlık bu süreyi doğru şekilde kullanmalı, kalıcı ve dönüştürücü önlemleri çok hızlı şekilde almalıdır.

Ülkemizdeki durumda esas olarak bundan farklı değildir. İktidar önlem adı altında sermayeyi korumaya yönelik önlemleri ardı ardına alırken emekçilerin, işsizlerin ve küçük esnafın yaşamlarını korumaya yönelik adımlar devede kulak kalmıştır.

Bilimin öncülüğünü ve rehberliğini kabul ederek halkın sağlığını korumak gereken yerlerde sermayenin çıkarlarını öne çıkarmak kabul edilemez. Emekçileri geçinebilmek için çalışmak zorunda bırakıp “evinizden çıkmayın” demek toplumun aklını ve sağduyusunu hafife almaktır.

İçine kapandığımız evler, öldürülen kadınların %75’inin cinayet mahallidir. Kadına yönelik şiddetin küresel boyutta arttığı bu dönemde, 6284 sayılı Kanun askıya alınacağına, daha etkin bir şekilde uygulanmalıdır.

Mülteciler, mevsimlik tarım işçileri ve evsizler acilen sağlık ve koruma tedbirleri kapsamı altına alınmalıdır.

Yapılması gereken Bilim Kurulu’nu, meslek örgütleri ve sendikaları da içerecek şekilde genişletmek ve önerilerini esas almaktır. Bu önerilerin uygulanması sürecinde çalışan veya işsiz tüm emekçilerin ve küçük esnafın yaşamlarını korumak üzere yeterli düzeyde mali yardım yapılmalıdır.

Toplumsal dayanışmanın önündeki engeller derhal kaldırılmalı ve toplumsal dayanışmanın önü açılmalıdır. Bu sadece bu gün için değil beklenen büyük deprem için de gereklidir. Tüm bilim insanlarının kamu imkanlarının yetersiz kalacağını söylediği deprem sonrasına toplumsal hazırlık olarak ele alınması gereken bu süreci, muhalif belediyeleri durdurmak için kullanmak affedilemeyecek kadar büyük bir hatadır.

Bu acil adımların dışında ilk yapılması gereken süreçten ekolojik yıkımı engelleyecek dersler çıkarmaktır. Krizi fırsat bilip Kanal İstanbul ihalesi yapmaktan, altın madenlerine ruhsat vermekten ve su varlıklarını özel şirketlere peşkeş çekmekten vazgeçmeliyiz. Bunun yerine başta ulaşım olmak üzere tüm sektörlerde doğaya saygılı ve kendine yeterli süreçleri tasarlamaya başlamalıyız. Bu sürecin ulusal sınırlar içinde tamamlanamayacağının bilinci içinde küresel bir eylem planı için çaba harcamalıyız.

Ülkemiz iktidarı ne yazık ki bütün bu yaklaşımlara önem vermemektedir. Pandemi sürecinden güçlenerek çıkmanın, başka dönemlerde yapamayacaklarını yapabilmenin peşindedir. İnfaz yasası değişikliği diyerek politik muarızlarını cezaevlerinde tutmaya devam etmek, ihaleler yaparak kanal İstanbul projesini geri dönülmez hale getirmek onların en önemli amaçları olmaktadır. Ne var ki bu adımlar yaşadığımız krizin daha da derinleşmesini engellemeyecektir. Önümüzdeki günlerde ekonomik ve toplumsal olarak tarihimizin en derin kriziyle karşılaşmamız kaçınılmaz gözükmektedir.

İktidar bu durumu yönetmek için daha baskıcı politikalara yöneleceğinin işaretlerini şimdiden vermektedir. Sosyal medyaya yönelik yeni adımlar bunun ipucu niteliğindedir. Adil ve demokratik bir toplum arayışı içinde olan herkesin önünde bu politikaları engelleme görevi durmaktadır. Toplumun önüne güvenilir bir seçenek koymanın yolu mutlaka bulunmalıdır.

Yeşil Sol Parti Meclisi bütün bu değerlendirmelerin ışığında tüm üyelerine, örgütlerine, ekoloji ve iklim aktivistlerine, demokrasi ve adalet isteyenlere, tek adam rejimine karşı çıkan siyasi partilere:

1)Pandeminin olumsuz etkileri karşısında toplumsal dayanışmayı yükseltme,

2)İktidarın neo-liberal, anti-demokratik ve baskıcı yaklaşımlarına karşı ortak mücadele,

3) Ekolojik yıkım ve iklim krizi karşısında muhalefet odağını güçlendirme ve ortak çalışma,

4)Güçlü ve güvenilir bir seçenek oluşturmak için yollar arama,

5)Bütün bu amaçlarla sosyal medyayı ortaklaşa etkin şekilde kullanma çağrısı yapmaktadır.

PAYLAŞ